28 Mart 2015 Cumartesi

Türkiye’de İnsan Kaynakları ve Ayrımcılığın Binbir Yüzü

Türkiye’de insan kaynakları özellikle de işe alım alanındaki uygulamaların bir bölümü bana eskilerin galat-ı meşhur (herkesçe yapılan, sık rastlanan hata) sözünü anımsatıyor. En büyük firmasından, küçük işletmesine kadar öylesine ayrımcılıklarla karşılaşıyor ki insan, bu uygulamaların nasıl olup da bu kadar yaygın hale geldiğine şaşıyor. Bu ayrımcılık kimi firmada cinsiyet ayrımcılığı, kimi firmada görünümle ilgili ayrımcılık, kimi firmada ise açıkça ırkçılık biçiminde ortaya çıkıyor.

Normalde sorulmaması, özgeçmişlerde bulunmaması gereken bilgiler Türkiye’de veri tabanları üzerinden sorgulanabiliyor ya da açıkça iş başvurusu yapan adaylara sorulabiliyor. Ayrımcılığın en fazla olduğu alanlar ise iş ilanları, mülakatlar, işe alım ve terfi noktasındaki tercihler.


Bir okulda öğretmen olduğunuzu ve sınıflarınızın hepsinin içinden farklı topluluklar için seçilecek öğrenciler konusunda bu toplulukların liderleriyle birlikte karar vermeniz gerektiğini düşünelim. Şiir Topluluğuna edebiyat dersi iyi olan ya da kitap okumayı sevenleri, Astronomi Topluluğuna uzaya meraklı ya da fiziği iyi olan öğrencileri, Müzik Topluluğuna da herhalde sesi güzel olan ya da bir saz çalmayı bilen öğrencilerinizi yönlendirirsiniz. Peki ya sizden Şiir Topluluğu için uzun boylu, hoş sohbetli, Lise I’e giden bir kız öğrenci istenirse? Sanırım pek çok öğretmen buna tepki gösterir ancak Türkiye’deki İnsan Kaynakları yöneticilerinin ayrımcılığa tepki gösterdiklerine ben pek tanık olmadım. Hatta çoğu zaman, çağdaşlık, ahlak, şirket kültürü, muhafazakarlık gibi muğlak kavramlar etrafında bu ayrımcılık uygulamalarını yaşama geçirenler ne yazık ki insan kaynakları çalışanlarından başkası değil.

Dilerseniz ülkemizde en sık rastlanan ayrımcılık türlerine bir göz atalım:

Yaş Ayrımcılığı
Türkiye’de en yaygın ayrımcılık türüdür. Belli başlı tüm iş bulma sitelerinde yaş aralığı girerek arama yapabilirsiniz. İş arıyorsanız, doğum tarihinizi doldurmadan özgeçmiş oluşturamaz veya veri tabanınıza girdiğiniz yaşınızı firmalardan saklayamazsınız. İlan veren firmaysanız, hiç utanmadan “falanca yaşından gün almamış” diye yazabilir, ilanınızı körpe, çiçeği burnunda, yeni mezun gibi sıfatlarla süsleyebilirsiniz.



Cinsiyet Ayrımcılığı
Bir kişi hangi işi yapıp hangisini yapamayacağını en iyi kendisi bilir sanırım. Eğer bir kadın ‘ben araç sürücüsü olabilirim’ diyorsa, ya da bir erkek ‘ben ofis temizliğini yaparım’ diyorsa bence bunun üstüne kimsenin söz söyleme hakkı olmaması gerekir. Bu meslek-cinsiyet sınıflandırmasının temelinde ne olduğunu bilmiyorum. Örneğin İstanbul'daki minibüs, otobüs, taksi sürücülerinin müşteriye davranış biçimleri, kural tanımazlıkları ve şiddet eğilimleri göz önüne alındığında, bu sektördeki erkeklerin neredeyse tümünün başarısız olduklarını söyleyebiliriz. Bu göreve yeni bir erkek alınırsa başarısız olacağı neredeyse kesin gibi, kadın olursa en azından denenmemiş, bir umut var diyebiliriz. Ama uzmanlara bakarsanız: “Şoförlük, erkek işi”.


Irk Ayrımcılığı
Türkiye’de sanıldığından daha yaygın bir ayrımcılık türüdür. Adı böyle konmaz elbette. İşveren, şivesinden, adından, soyadından anlar kişinin ırkını ama ‘Ermeni olduğunuz için sizi alamıyoruz ‘ya da ‘Kürtlerle çalışmayı doğru bulmuyoruz’ demezler. ‘Sektördeki konjonktürel dalgalanma neticesinde, sizinle görüştüğümüz pozisyon geçici bir süreliğine askıya alındı’ ya da ‘söz konusu pozisyon için daha uygun bulduğumuz başka bir adayla anlaştık’ derler. Bu arkadaşlar, öyle güzel yalan söyler ki çoğu zaman kendileri bile inanır yalanlarına, içlerindeki ırkçılığın farkına bile varmazlar.



Dinsel Ayrımcılık
Türkiye’de daha çok kamuda ve muhafazakar kurumlarda görülen bir ayrımcılık türüdür. Manevi eksikliğiniz veya yanlış mezhepte bulunuyor olmanız, sizi kırmamak için dolambaçlı yollarla ifade edilir. Örneğin, Aleviler genellikle ‘bir diğer aday daha yüksek puan aldığı için’ elenirken, ramazan ayında yapılan mülakatta su içenler ‘şu an için acil bir personel gereksinimi olmadığından’ dolayı geri çevrilirler. Ateistlerin işi çok daha zordur. Hayvanat bahçesine hayvan olarak başvursalar bile ‘özellikleriniz adı geçen pozisyon için yetersiz bulunmuştur’ yanıtını alırlar. Belki bir yanıt gelir diye beklenen süreler hiç bitmez. Elbette bazıları için zaman daha değerlidir. Örneğin cemaat mensubuysanız siz iş başvurusu yapmadan kartvizitiniz basılıp odanız döşenir (En azından bir zamanlar öyleydi). Yazılı sınavdaki sorular bir gece önce rüyanızda gördüğünüz soruların içinden çıkar, mülakattaki en zor soru ise, ‘Amcanız beyefendi inşallah nasıllar?’ türündedir.

Bazı uyanık kişiler uygulamadaki bu ayrımcılığı bildikleri için farklı sakal bıyık formları, muhafazakar selamlaşmalar ve çeşitli Arapça sözcük öbekleri ile şanslarını artırmaya çalışsalar da devleti kandırmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir. En azından başörtülü bir eş ya da seccade üstünde uyuyakalmış bir sosyal medya fotosu gibi kanıtlar gerekir.



Meme Ayrımcılığı
İşveren her zaman uyanık olmak durumundadır. Yirmili, otuzlu yaşlardaki her bekar kadın, işe girer girmez evlenip bebek doğurarak, endüstriyel üretim hattının sürekliliğini riske edebilir. Eğer ‘Falancanın bugün süt izni vardı da o yüzden müşterinin siparişleri yetişmedi’ sözünü duymak istemiyorsanız, ilgili kişiye, işe alırken dobra dobra : ‘Erkek arkadaşınız var mı?’, ‘Varsa ne sıklıkta sevişiyorsunuz?’, ‘Her zaman korunuyor musunuz?’, ‘Çocuk düşünüyor musunuz?’ gibi aklınıza gelen abuk sabuk tüm ayrıntıları sorabilirsiniz. Burası Türkiye olduğundan, kimse ‘Sana ne arkadaş?’ demez.



Okul Ayrımcılığı
Bazı okullarda okuyanların pek hoşuna giden, sevimli bir ayrımcılıktır bu. İş ilanları, Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden diye başlar. Sonra örneklendirir kimisi: ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi diye devam edip gider. Kendi okulunuzu ararsınız meraklı gözlerle ama bulamazsınız. Bir aşağılık duygusu çöker üstünüze. ‘Keşke’ ile başlayan cümleler kurarken uykuya dalar, rüyanızda kendi boğazınızı sıkarsınız.


Cinsel Tercih Ayrımcılığı
Türkiye’deki küfürlerin, aşağılamaların, alaycılığın cephaneliği LGBTİ bireyleridir. Türkiye’yi bilmeyen birisi, iki çalışanın aralarındaki konuşmaya baksa, ülkedeki yöneticilerin önemli bölümünün eşcinsel veya farklı cinsel tercihlere sahip kişilerden oluştuğunu sanabilir. Oysa durum ne yazık ki tam tersidir. LGBTİ bireyleri çoğu zaman, nefretle karışık bir ayrımcılıkla karşı karşıya kalırlar. Bütün kapılar yüzlerine kapanır, seks işçisi olarak bile yer bulamazlar iş yaşamında. Alışveriş yaparken, yürüyüşe çıkarken, komşularının kapısını çalarken hep çekinirler. Öylesine dışlanırlar ki toplumdan, Eylül Cansın'ın aşağıdaki videosunda olduğu gibi çaresizlik içinde toplumun onları ittiği yere sürüklenirler. 



Sakat Ayrımcılığı
Kulağı duymayan bir kişi, santral operatörü olarak iş arar mı sizce? Ya da gözü görmeyen birisi grafik tasarımcısı pozisyonuna başvurur mu? Herkes, kendi sakatlığının hangi işi yapmasına engel olacağını en iyi kendisi bilir sanırım. O zaman özgeçmişlerde sakatlık sorgulamanın ne gereği var? Eğer sakat kadrosundan bir işe alım yapılacaksa ya da kişi bu şekilde başvuruyorsa bunu belirtmek anlamlı olabilir ama normal bir iş ilanında adayın sakatlık durumunu sorgulamak, bence çok açık bir ayrımcılık. Türkiye’de sakat oranı, toplam nüfusun % 12’sinden fazla. Bu insanların % 85’i ilkokul mezunu. Yani ayrımcılık, bu kişilerin eğitim hakkından başlıyor. Sakat insanları eğitimsiz bırakıp, sosyal yaşamın dışına itip sonra da iş ararken -% 100 durgun zekalılar tarafından hazırlandığını düşündüğüm- bir oransal sakatlık sorgulamasıyla karşı karşıya getirmek hiç adil değil. Eskiden iyi kötü kamuda çaycı, odacı, santralci olarak çalışabilen sakatlar artık iş yaşamında iyice azaldılar. Haklarını yemeyelim, gene devlet kurumları bu konuda biraz daha iyi. Ben bugüne kadar hep özel şirkette çalıştım, hiç sakat arkadaşım olmadı. Siz hiçbir özel bankada sakat bir müşteri temsilcisi gördünüz mü? Göremezsiniz, onlar sakatları sadece reklamlarında kullanır çünkü. O muhteşem dekorasyon, duvara asılı tablolar ve son model arabalar. E şimdi öyle bir ortama da genç, boylu poslu, güzel, yakışıklı çalışanlar gider. Bu kadar şık döşenmiş, para harcanmış bir yerde oflaya puflaya yürüyen bir sakat sizce de çok çirkin bir görüntü değil mi?


Birçok firma, yasal olarak zorunlu olduğu halde sakat çalıştırmayıp aylık olarak cezasını ödemekte veya sakat kişilerle anlaşıp, gerçekte çalışmadığı halde bu kişileri bordroda gösterip, oturdukları yerden onlara maaş ödemektedir. Bu uygulama, sakatları işe yaramaz olarak görerek onları dilenci durumuna düşüren ilginç bir ayrımcılık uygulaması olarak iş tarihimize geçmiştir.


Kanca Burun, Çarpık Diş ve Kıllı Bacak Ayrımcılığı
Sevgili kanca burun, ben bugüne kadar binlerce iş ilanına baktım. Sen yorulma diye söylüyorum, bugüne kadar seni arayan bir allahın kuluna rastlamadım. Belki yüzüne de söylememişlerdir ama sen de o bakışlardan anlamalıydın dostum. Bu burunla iş başvurusu yapılır mı? Hadi sen yaptın, firma yetkilileri de profilden bakmayı atlayıp seni işe aldı, gerçekçi olalım, nereye kadar yükselebilirsin ki bu burunla? Peki ya sen koca göbek, sen kepçe kulak. Bugün için size uygun bir pozisyonumuz yok ama şunu bilmenizi isteriz ki, eğer sirk işletiyor olsaydık inanın ilk önce sizlerle görüşmek isterdik.


Genellikle kendisini ‘giyimine özen gösteren’, ‘bakımlı’, ‘prezantabl’ gibi sıfatlarla belli eden bir ayrımcılık türüdür. Türkiye’de özgeçmişlerin fotoğraflı olması, kimsenin sorgulamadığı bir durumdur. Birkaç yıl sonra iş arama portalleri özgeçmişlere, mayolu resim, profilden resim, boydan resim, dişlerin genel görünümü gibi farklı fotoğraf kategorileri de eklerse eğer, firmalarımız daha rahat ‘elemanken’ bulabilir kendine.

Şimdi, firma yöneticileriyle işe alım danışmanlarının yaptığı ‘hayali’ görüşmelerde, bu ayrımcılık türlerinin nasıl konu edildiğine bakalım:

- Biliyorsunuz, patronlarımız muhafazakar. Bizim kültürümüze uyacak arkadaşlar olsun ki onlar da rahat etsinler biz de.
- Kadınlar çok açık olmasın, erkekler de küpe takmasın gibi düşünebilir miyiz?
- Estağfurullah, biz ayrımcılığa karşıyız. (Aferin doğru anladın).
- Bunu duyduğuma çok sevindim. (Hadi oradan).

- Biz çağdaş bir kurumuz, çalışanlarımızın da hem düşünce olarak hem de giyim kuşam olarak belli bir standartta olmasını tercih ediyoruz.
- Kızlarda başörtüsü olmasın diyorsunuz yani.
- Hayır öyle bir şey demedim, biz ayrımcılığa karşıyız. (Aferin doğru anladın).
- Bunu duyduğuma çok sevindim. (Hadi oradan).

- Patronumuz Karadenizli, bazı konularda biraz tutucu. Açıkçası belli bölgelerin insanıyla daha rahat anlaşabiliyoruz.
- Kürt olmasın istiyorsunuz değil mi?
- Hayır ben öyle bir şey söylemedim, biz ayrımcılığa karşıyız. (Aferin doğru anladın).
- Bunu duyduğuma çok sevindim. (Hadi oradan).

- Bizim sosyal aktivitelerimiz çok olur. Akşam Boğazda balık yemeye gittiğimizde ya da eğlenmeye çıktığımızda bize ayak uydursun.
- Yani bulacağımız aday, sorulduğunda ‘ben içki kullanmıyorum’ demesin öyle mi?
- Hayır canım, biz ne karışırız insanların yediğine içtiğine. (Aferin doğru anladın).
- Bunu duyduğuma çok sevindim. (Hadi oradan).

- Çok büyük bir aile gibiyiz. Mesela ramazanda bahçeye iftar sofralarımız kurulur, patronlar, işçiler hep beraber aynı sofraya otururuz.
- Oruç tutmayan, namaz kılmayan kişiler uygun değil mi diyorsunuz?
- Ne münasebet, biz insanların inançlarına, ibadetlerine karışmayız. (Aferin doğru anladın).
- Bunu duyduğuma çok sevindim. (Hadi oradan).

Elbette her görev, farklı kişilik özellikleri gerektirecektir. İş ilanlarında, bu özelliklerin dile getirilmesinde ya da seçme-yerleştirme işlemlerinde bunların belirleyici kriter olarak kullanılmasında bir sakınca yok. Yani siz enerjik, dinamik, kıpır kıpır birini arama hakkına sahipsiniz ancak bu özellikleri 18-25 yaş arasına hapsedip diğer insanları dışarıda bırakma hakkına sahip olmamalısınız. Ya da dayanıklı, güçlü, sert mizaçta birini arayabilirsiniz ancak bu özellikleri erkek olmakla ilişkilendirip kadınları dışarıda bırakmamalısınız. Neden mi?

Çünkü, işe girerken, performans değerlendirilirken ya da terfi ederken tüm çalışanların eşit biçimde yarışması bir kurumun çimentosu gibidir. Eşitlik ve adalet değerlerine dayanan bir organizasyonel yapı, dürüstlük, açık iletişim, dayanışma ve birlik kültürünün gelişmesi için de en uygun ortamı yaratır. Türkiye’deki gibi ayrımcılık, kayırma ve adaletsizliğe dayanan bir yapıya sahipseniz, bu değerler size ancak yalakalık, zorbalık, baskı, yolsuzluk, karalama, ve dedikodu kültürü için uygun bir ortam yaratır.

Kısaca söylemek gerekirse: Eşitliğin büyüttüğü yapıları, ayrımcılık çürütür.

Yazar: Burak Kaya (SEO - Content Marketing)

Hiç yorum yok: