Eşeklere
duyduğum sevginin ilk kaynağını hatırlamıyorum. Küçükken Isparta’daki köyümüze
gittiğimde ilk kez binmiştim bir eşeğin sırtına. Bakışlarından mıdır yoksa sesinden
mi bilmiyorum küçüklüğümden beri hep duygusal bir hayvan olarak bildim eşekleri. Yıllar geçti. Bizlerin sayısı artarken, eşeklerin sayısı giderek
azaldı. Öyle ki, artık eşek görünce, türü tükenen bir hayvan görmüş gibi sevinmeye
başladı çocuklar. Yıllar sonra at binmeyi de öğrendim. Ata binme tekniği, eşeğe binmenin yanında çok daha
ustalık gerektirse de, eğitilmiş atlara, daha önce tekrarlatılarak
ezberletilmiş hareketler, eşeğe binmenin doğallığını yaşatmadı hiç bana.
Dişi bir atla,
erkek eşeğin çiftleşmesi sonucu ortaya çıkan melez yavrulara ise katır
deniliyor. Anadolunun melezliği ile ilgili daha önce birkaç yazı yazmıştım.
Katırlar da Anadolunun özüne benzer, melez hayvanlar. Hem eşeğin, hem de atın özelliklerine
sahip olan katırlar, at kadar hızlı koşamasa da bacakları at kadar narin olmadığından kolayına sakatlanmazlar. Eşekten hızlı, attan yavaş giderler. Bir ata kıyasla sıcağa ve susuzluğa daha dayanıklıdırlar. Yemekleri konusunda çok seçici olmadıklarından, yoksul Anadolu köyleri için, attan da eşekten de daha kolaydır beslenmeleri. Yük taşımak için her iki
türden de elverişlidirler. Ve,
Katırlar, kurşuna dizilmedikçe attan da eşekten de uzun yaşarlar.
Katırlar, kurşuna dizilmedikçe attan da eşekten de uzun yaşarlar.
Sağdan
soldan derlediğim bilgiler bunlar. Peki, hangi suçu işlerse kurşuna dizilir bir
katır, hangi günah, mevzilenmiş askerler tarafından taranmasına neden olabilir?
İşte bunu bilmiyorum.
Bu soru
nereden çıktı demeyin. Önce Roboski’ye dönelim. İki yıl önce, bir gün sen de Roboski’nin katırlarını
yazacaksın deseler inanmazdım. Anımsayın, Uludere Katliamının üzerinden birkaç gün
geçmeden Yılmaz Özdil, Hürriyet Gazetesi’nde 6 Ocak 2012 tarihinde, “Sayın
Kaçakçı” adlı bir yazı yazmıştı. Yazı aşağıdaki gibi başlıyordu : (Noktalama
hataları ve anlatım bozuklukları yazara ait)
“Sayın
Kaçakçı (1)
Babası eşek.
Anası attır.
Eşek, atı becerir.
Katır
doğar.
*
At’tan küçük, eşek’ten cüsselidir.
Her ikisinin toplamından kuvvetlidir.
Kromozom sorunu nedeniyle kısırdır.
Ancak, katır ırkı yok edilse bile...
Eşek’lik varoldukça nesli tükenmez.
*
Kaçakçılık katır’dır.
*
Yasak aşkın meyvesi.
*
Kimin kimi, hangisinin hangisini
becerdiğinin bi önemi yoktur... Neticede, devlet’le kaçakçı’nın çiftleşmesidir.
*
Mazot zamlandıkça, sigara zamlandıkça, yani
vergiye binildikçe, katır da kıymete biner, fiyatı yükselir. Şu anda ikinci
el’i tiko para beş bin lira... Her defasında 140 litre mazot veya 400 paket
sigara taşıyabilir. TÜİK’e göre, memlekette 50 bin katır var, 30 bini orda,
hesap et.
*
Entel barların romantik tayfası “50 liracık
için canını tehlikeye atmak zorunda kalan masum köylü” filan diyor ama...
Haftada iki sefer yaptığında, ayda 15 bin lira kazanıyor o masum!
*
Aslına bakarsanız, bizim entel’lerle
katır’ların ortak özelliği var. İkisi de viski içiyor. Evet, viski içiriyorlar
katır’lara...
Sebebini herhalde veteriner hekimler daha
iyi açıklar ama, enerji patlaması yapıyor. Yük kapasitesi, sürati artıyor.
Nasıl olsa, viski de kaçak, sudan ucuz.” (Yılmaz Özdil - 6 Ocak 2012, Hürriyet)
Şimdi sözü
aşağıdaki videonun bir saat yirmi dokuzuncu dakikasındaki Muhammed Encü’ye
getirmek istiyorum. 13 yaşında Uludere’de ölen Muhammed Encü, köpekleri,
atları, katırları seven bir çocukmuş. Veteriner olmak istiyormuş Muhammed.
Evindeki yemekleri köpek yavrularıyla paylaşan, onlar üşümesin diye bahçeye
çadır kuran Muhammed.
Ümit Kıvanç’ın
“Ağlama Anne, Güzel Yerdeyim” adlı Uludere belgeselinde Yılmaz Özdil’in ‘Sayın
Kaçakçı’ diyerek alay ettiği ve ayda on beş bin lira kazandıklarını öne sürdüğü
kişilerin evlerinde yapılmış tüm çekimler. Bu evlere, insanlara, insanların
hayallerine bir bakın lütfen. Her yanından yoksulluk, saflık, güzellik akan bu
insanlar için, işte yukarıdaki yazıyı yazmıştı Yılmaz Özdil.
Onun için
Uludere’deki katırlar bana vicdansızlığı çağrıştırdı hep. Katırların
kaderiyse aradan geçen zamanda hiç değişmedi. Uludere’deki kaçakçılığı önlemek
için devletin bulduğu son yöntem ise kaçakta kullanılan katırları
öldürmek. Şırnak Valisi Ali İhsan Su "Katırların öldürülmediğini, uçurumdan
atladığını"(2) iddia etse de Dicle Haber Ajansının yayınladığı görüntüler
katırların jandarma tarafından kurşuna dizildiğini gösteriyor.
Bu
görüntüleri izledikten sonra ne denebilir ki? Ne olur, sırtınızı sıvazlayan
komutanlarınıza, size nefret tohumu aşılayan liderlerinize inanmayın. Anadolu
topraklarında çocukları bombalayarak, katırları kurşuna dizerek kahraman olamazsınız. Çocuklarınıza anlatamayacağınız hiçbir hikaye, sizi yüceltmez bu topraklarda. Askerliğiniz
bitip evinize dönünce hangi yüzle sarılacaksınız annenize, hangi yüzle
bakacaksınız çocuklarınızın gözüne? Çocuğunuz günün birinde, bir hayvanı sevmek
için elini uzattığında, bir gün katırları kurşuna dizerken benzer bir zevk
aldığınızı söyleyebilecek misiniz ona, yoksa gizleyecek misiniz çocuğunuzdan bu
kahramanlığınızı? Annenize anlatamadığınız, çocuklarınızdan sakladığınız bu kahramanlık
hikayelerinin, insanlık tarihinin utanç sayfalarını doldurduğunu görmüyor musunuz?
Ölümden, savaştan, yalandan, artık yorulduk, yıldık, usandık.
Kürt,
kaçakçı, hain, terörist. Ne zaman bitecek bahaneleriniz.
Çocuk,
genç, katır, can. Ne zaman bitecek kurşunlarınız?
Köylüler
terörist olmuş, çocuklar kaçakçı. Katırlarsa intihar
etmiş. Ne zaman bitecek yalanlarınız?
Kahraman devletimizin, kahraman valileri. Kahraman
ordumuzun, kahraman askerleri. Kahraman
gazetelerimizin, kahraman yazarları. Sizlere
soruyorum:
Bahaneleriniz,
kurşunlarınız, yalanlarınız ne zaman bitecek?
Kaynakça:
1-Yılmaz Özdil, Sayın Kaçakçı, 6 Ocak 2012, Hürriyet Gazetesi, http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19614987.asp, Erişim Tarihi: 27.04.2015
2-T24, Katırlar İntihar Etti Diyen Vali Meclis Gündeminde 17 Nisan 2015 , http://t24.com.tr/haber/katirlar-intihar-etti-diyen-vali-meclis-gundeminde,293852, Erişim Tarihi: 27.04.2015