Türkiye’de caz üzerine yazılmış ilk kitap sanırım İlhan Mimaroğlu’nun
‘Caz Sanatı’ kitabı. Yaklaşık 130 sayfalık bir kitap, ancak son derece kapsamlı
bilgiler içerdiğini söyleyebilirim. Birkaç yıl önce yazılmış metinler bile
çabucak eskirken, 1958’de yazılmış bir kitabın bugün hala güncel tartışmalara
konu olması, içeriğinin özgünlüğünden olsa gerek. Kitabın özgünlüğü, genel
bilgiler dışında Mimaroğlu’na ait pek çok yorumu barındırmasından
kaynaklanıyor. Bu yorumlar, bugün bile zihnimizi açacak sorulara zemin hazırlıyor.
İlhan K. Mimaroğlu
Mimaroğlu’nun kitabının sonunda yer alan bir bölümü olduğu gibi size
aktarmak istiyorum: “Bu kitabı hazırladığım sıralarda Dave Brubeck Türkiye’ye
geldi (B.K. 1958). Onunla İstanbul Radyoevinde tanıştım. Türk Müziği (yani
alaturka) dinlemek istedi. Dinledi. Cazla birtakım yakınlıklar buldu: ses
çıkarma bakımından, doğaçlama bakımından... Alaturkayı bir de o kulakla
dinlemeye çalıştım. Pek uzaktan birtakım benzeyişler vardı. Fakat bu
benzeyişler hiçbir zaman, iki müziğin birbirine yaklaşmasını
gerektirmezdi. Ulusal müzikler ancak
sanat müziği olumuna eriştikleri zaman birbirleriyle akraba olabilirlerdi. Caz,
bu oluma erişmişti. Bu sayede Avrupanın müzik gelenekleriyle bağdaşabiliyordu.
Alaturka ister folklor, ister popüler, ister ‘klasik Türk müziği’ denen
yönleriyle olsun hiçbir zaman bir sanat müziği olamamıştı. Başlangıçta bir halk
müziği olan cazın sırf bu özelliğinin kalıntıları yüzünden, yalnız alaturkaya
değil dünyanın diğer bölgelerinin müziklerine de –Bay Brubeck’in işaret
ettiklerinden- benzeyen yönleri vardı. Fakat bu benzer yönler yüzünden caz ne
alaturkaya, ne de diğer milletlerin folkloruna yanaşamamıştı da ancak –bir
sanat olma durumuna vardıktan ve bu bakımdan kendini tamamladıktan sonra- tek
ve evrensel sanat müziğine, Avrupanın sanat müziğine yaklaşmaya başlamıştı.
Zaten müzik duyguları alaturkayla beslenmiş olan Türklerin, bu andırmaların
farkına bile varmayıp cazla ilgilenmemeleri, hatta cazdan nefret etmeleri, iki
müzik arasında benzerlik sayılan şeylerin esasta değil de, bazı ayrıntıların
yüzeysel görünümlerinde olduğunu ispat eder.” (1)
Mimaroğlu’nun düşünce yapısında müzik türleri, sanat olan ve olamayan
müzikler olarak ikiye ayrılıyor ancak sanat olamayan müziklerin neden sanat
olamadıkları yeterince açık değil. Doğrusunu isterseniz bu saptama hem müzikal
olarak hem de cazın evrensel ruhu açısından pek uygun değil. Caz; seçkinciliğe
uygun, dışlayan bir müzik olsaydı, bugün dünyanın dört bir yanında farklı
kültürlerin müzikleri ile bu kadar derin bağlar kuramazdı. Dave Brubeck’in
yaklaşımı ise tam bir caz müzisyenine uygun bir bakış açısı. Ayrıca, Dave
Brubeck’in kısa bir dinleme sonrasındaki çıkarımları bugünkü gelişmeler
ışığında çok daha doğru geliyor bana. Gerçekten de Klasik Türk Müziğinde yer
alan taksimler ile cazdaki doğaçlama arasında büyük benzerlikler var. Her ikisi de çalgıcıya belli sınırlar içinde
de olsa olabildiğince özgür bir alan bırakıyor. Türk müziğindeki taksim de
cazdaki doğaçlama da, her çalışta değişen, çalgıcının o anki duyumlarına göre
her seferinde farklılıklar gösteren bir yapıya sahip.
Tanburi Cemil Bey’in Nihavend Taksimi ve Yorgo Bacanos’un ud ile Rast Taksimi bu konuda size fikir verebilir.
Tanburi Cemil Bey - Nihavend Taksimi
Yorgo Bacanos - Rast Taksimi
Burada bana asıl ilginç gelen ise dışarıdan bakan bir gözün kolayca
farkedebildiği bir benzerliği bizim bir türlü göremememiz. Kudsi Erguner, 01.01.2013 tarihinde Habertürk’ten Balçiçek İlter ile yaptığı söyleşide, şöyle bir anektod aktarıyor: “Fransızlar ilk defa benim bir plağımı yayınlamıştı. Sufi kelimesi altında yayınlanan ilk plaktı. Ben de bunu o zamanki kültür ateşemize (Melih Cevdet Anday) hediye etmek gibi bir gaf yaptım. Epey azar işittim. ‘Sizin gibi bir genç niye böyle şeylerle uğraşıyor. Bu milletin sizden beklediği bu müzik değil’ şeklinde bir konuşmaya maruz kaldım. Sonra, ayrıca Unesco yayınladı benim bu plağımı.” (2)
Evrim Demirel Ensemble feat.Kudsi Erguner Konseri - 17
Mart 2014 CRR Konser Salonu (3)
Mimaroğlu ve Anday gibi sanat ve edebiyat alanlarında derin bilgi
sahibi iki kişiye bakarak sağlıklı bir değerlendirme yapabiliriz sanırım. İki
yaklaşımda da batılılaşma hareketinin etkisinde, kendi değerlerini aşağı gören
bir bakış kolaylıkla sezilebiliyor.
İsterseniz şimdi de Önder Focan’ın Swing Ala Turc albümünden, Fehmi
Tokay’ın buselik şarkısı “Geçti Bahar Hazan Erdi Bu Yerde” adlı bestesine kulak
verelim. Focan, şarkının temposunu yükseltmiş ancak ruhu aynı. (Neyzen A.Şenol
Filiz’in solosu, Brubeck’i haklı çıkartacak bir solo)
Önder Focan Group - Geçti Bahar (Swing Ala Turc)
Bugün artık bu konuları, geleneksel müziklerimizi olduğundan değerli ya da değersiz
görmeden tartışmamızda yarar var. Günümüzde, saray müziği denilen Klasik Türk Müziği ve Anadoludaki diğer müziklerin, dünyadaki tüm diğer müzikler gibi dinlenmeye değer
olduğu konusunda sanırım bir ortak görüş oluştu. Bu müziklerin cazla buluşmasının, hem cazı hem de geleneksel
müziklerimizi olumlu etkileyeceğini düşünüyorum. Bu 60 yıllık tartışmaya ben de bir katkıda
bulunayım. Perdesiz gitarla bir rast taksimi, daha doğrusu denemesi diyelim.
Rast Taksim
Kaynakça:
1- Mimaroğlu, İlhan K. (2013), Caz Sanatı, (İstanbul, Pan Yayıncılık) - Birinci
Baskı:1958
2-Kudsi Ergüner, http://www.haberturk.com/polemik/haber/808044-unlu-neyzen-kudsi-erguner-isyan-etti, Erişim Tarihi: 24.07.2014
3- Cazkolik, Levent Öget - Evrim Demirel, Kudsi Ergüner röportajı, http://www.cazkolik.com/CazkolikRoportajDetaylari/105201/Levent_oget_son_konserleri_oncesi_Evrim_Demirel_ve_Kudsi_Erguner%60le_konustu.html, Erişim Tarihi: 30.07..2014
3- Cazkolik, Levent Öget - Evrim Demirel, Kudsi Ergüner röportajı, http://www.cazkolik.com/CazkolikRoportajDetaylari/105201/Levent_oget_son_konserleri_oncesi_Evrim_Demirel_ve_Kudsi_Erguner%60le_konustu.html, Erişim Tarihi: 30.07..2014