14 Mart 2015 Cumartesi

Tamer Temel - Bir Kedi Kara

Ece Ayhan okuru ve kara kedilerin sevdalısı olarak Tamer Temel’in 2013 yılında çıkan albümü Bir Kedi Kara hakkında yazmayı uzun zamandır istiyordum. Adını Ece Ayhan'ın 1965'te yayımlanan Bakışsız Bir Kedi Kara adlı kitabından alan albümle ilgili notlarımı biraz gecikmeli olarak toparladım. Hadi bakalım, biraz deneysellik, biraz müzik, biraz da Ece Ayhan üstüne...

Albüm, ses mühendisi Can Karadoğan tarafından, İTÜ MİAM stüdyosunda kaydedilmiş. Miks ve mastering ise Jordi Vidal’e ait. Hem kayıt, hem sonrasında yer alan teknik ekip güzel bir iş çıkarmış, sazlar hem kendi tınıları açısından etkileyici, hem de birlikte son derece dengeli bir sounda sahipler.


Albümde yer alan müzisyenler aşağıdaki gibi:
Tamer Temel: Saksafon
Serkan Özyılmaz: Piyano
Cem Aksel: Davul
Volkan Topakoğlu: Kontrbas
Eylül Biçer: Gitar
Kenny Wollesen: Vibrafon

Tüm kompozisyonların Tamer Temel’e ait olduğu albüm, İnsanlar İkiye Ayrılır ile başlıyor. Uludere Katliamını ve ötekileştirmeyi anlatan bir parça 'İnsanlar İkiye Ayrılır'. Hatırlarsanız, Uludere Katliamı bir yılbaşı öncesi yaşanmıştı. Birkaç gün içinde vahşetin boyutu ortaya çıktığında, ne yazık ki ülkenin bir ucu bu katliam ile paramparçayken diğer ucu sokaklarda yılbaşını kutluyordu. Kaçağa giderken öldürülen yoksul çocuklara, terörist diyebilecek kadar yabancıydı bu ülkenin bir yarısı diğer yarısına. Türkçedeki ‘ayrı telden çalmak’ deyimi, ‘İnsanlar İkiye Ayrılır’ için çok uygun. Kontrbas ve davul kendi bildiğini okurken, piyano, vibrafon ve saksafon başka bir dünyada geziyor. Ötekileştirilenlerin parçasını çalan bir körler ve sağırlar orkestrası gibi.

Açık Atlas
...............
Meşeler yapraklanınca bir tuhaf olurlar işte
Koparılmış kürt çiçekleri, hatırlayarak amcalarını
Azınlıkta oldukları bir okulda bile, sorarlar soru
Neden feriklerin ve eşeklerin memeleri vardır?

Albüm Tamer Temel imzası taşısa da Serkan Özyılmaz’ın katkısı albümün başından sonuna dek kendisini duyuruyor. Serkan Özyılmaz, farklı bir sese sahip ender piyanistlerimizden birisi ki, Tamer Temel’in kompozisyonları içinde bu farklılık son derece güzel duyuluyor. Cem Aksel’in akıcı, köşeli ritmleri ve belirgin kontrbas pasajlarının üstünde özgürce dolaşan saksafon ezgileri, her parçada çıktığı limana geri uğrayarak size ana temayı anımsatıyor. Albümün başından sonuna dek sololardaki özgür havayı soluyorsunuz. Yer yer kasvetli bir sonbahar akşamına göz kırpsa da, her anı sürprizlere açık bir müzik Tamer Temel’in müziği.


Albüm, standart caz dinleyicisinin ilk planda yabancı karşılayabileceği bir anlayışa sahip olsa da, ana tema ve soloların ezgilerindeki lirik hava hemen yakalıyor dinleyiciyi. 34 Buçuk ve Bir Kedi Kara yer yer tüy gibi hafif dokunuşlara, yer yer sert vuruşlara sahip, ruhları benzer parçalar. Tamer Temel öncü rolünü bazen,  Serkan Özyılmaz’ın Brad Mehldau’yu anımsatan akorlarına bazen Eylül Biçer ile yaptığı gitar-saksafon diyaloguna, bazen Cem Aksel ile Volkan Topakoğlu’nun ritmine bırakıyor ki bu bölümler albümün doruklarını oluşturuyor.

Bakışsız Bir Kedi Kara
Gelir dalgın bir cambaz. Geç saatlerin denizinden. Üfler lambayı. Uzanır ağladığım yanıma. Danyal yalvaç için. Aşağıda bir kör kadın. Hısım. Sayıklar bir dilde bilmediğim. Göğsünde ağır bir kelebek. İçinde kırık çekmeceler. İçer içki Üzünç Teyze tavanarasında. İşler gergef. İnsancıl okullardan kovgun. Geçer sokaktan bakışsız bir Kedi Kara. Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk. Kanatları sığmamış. Bağırır Eskici Dede. Bir korsan gemisi! girmiş körfeze.

Ece Ayhan, İkinci Yeni’nin tanımlarına bile sığmayan, kendine özgü bir dile ve son derece özgürlükçü bir şiir anlayışına sahipti. Alışılagelmiş kalıpları yıkan, sözdizimini  altüst eden, imgeler ve çağrışımlar ile soyut bir anlatımı yeğleyen, çağın getirdiği yabancılaşma, bireyin yalnızlaşması gibi konuları vurgulayan yenilikçi bir şairdi. Tamer Temel’in albümü de yeni bir sese sahip, çağırışımlarla dolu, özgürce bestelenip çalınmış bir albüm.

Dördüncü parça olan Mitanni kısa bir saksafon-davul doğaçlaması.

Şiirimiz her işi yapar abiler
Valde Atik'te Eski Şair Çıkmazı'nda oturur
Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür
Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta
Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir

Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler

Çakıl, yer yer geleneksel caza göz kırpsa da özellikle soloları ve değişken ritmleri ile albümdeki özgürlükçü havanın dışında değil. İkinci El, dingin bir havada başlayıp aynı havada bitiyor. Ekim Sonu Kenny Wollesen’in vibrafonu ile güneşli, güzel bir sonbahar gününü getiriyor önümüze. Tamer Temel’in kesik, kısa saksafon cümleleri Serkan Özyılmaz’ın akıcı solosuna bağlanıp, finalde parçanın başladığı kuytu yere bırakıyor sizi.

Şiirimiz mor külhanidir abiler
Topağacından aparthanlarda odası bulunamaz
Yarısı silinmiş bir ejderhanın düzüşüm üzre eylemde
Kiralık bir kentin giriş kapılarına kara kireçle
Şairlerin ümüğüne çökerken işaretlenmesinin şiiridir.

Ayıptır söylemesi vakitsiz Üsküdarlıyız abiler

Tescilli Mark’a Mark Turner için yazıldığını düşündüğüm, albümün geneline yayılan özgür anlayışa uygun bir parça. Albüm açılışta yer alan İnsanlar İkiye Ayrılır’ın ikinci bölümüyle sona ererken başlangıçtaki ritmik temayı anımsatarak son bir sürpriz daha yapıyor dinleyiciye.

Yoksulluğun Harçlığından Denkleştirilmiş Duhuliyedir En İyisi
..............
Tekin değildir şiir pek, iyi gözle bakılmaz ona, taş atar durup durduğu yerde çok dalgalara; çünkü şiir, bir yerde, gerçeğin de yedilmesidir; yani, ortaya konuşuyorum, şiir gerçeği yeder.

İşte böylesi bir olumsuz yeri vardır şiirin toplumlarda.Sonuçlayarak diyebilirim ki, bir toplumda yeri olmayışı onun yeridir.

Tamer Temel ve albümde çalan diğer müzisyenler, dünyada geçerli olan müzikal yaklaşımın içinde ancak Türkiye’de günümüzdeki geçerli caz anlayışının biraz dışında duruyorlar. Evrensel müzik yapan her müzisyen gibi farklı olmanın arayışındalar. Türkiye’de geleneksel caz anlayışını tutuculuk derecesinde benimseyen, farklı olmak değil birilerine benzemek için çalışan müzisyenlerin yanında bulunmaz cevher gibiler. Bugün dünya dinleyicisi için müzik yapan her müzisyen, kendisine şu soruyu sormalı: Dünyadaki caz dinleyicisi beni neden dinlesin? Caz standartlarını çalıyor olsanız bile, deneysel bir yaklaşım, özgün bir tını veya herhangi bir farklılık peşinde koşmuyorsanız, insanlar neden sizi dinlemeyi yeğlesin.

Şiir Alınıklıkları Üzerine
..............
Şiir alınlıkları, nedense, şiirin bağrından koparılıp başa konulmuş dizeler sanılır hep, değildir. Şiir alınlıkları yukarı kaçan çocuk yüzleridir, okulların giriş sınavlarını kazanamayıp, önce kamuya karşı diktreş olduklarından intihara, yetiştirme yurtlarına, sözde açık Kalaba'lara, sonra da tabiata karşı geldiklerinden bacakları koparılmaya, boğulmaya, ölüme yargılanmalarından başka bir nedenle, derin adları, güzel anlamlı bakışlarıyla gazetelere geçmeyen.

Bu yazıda bile, burnunu bir parmağa karıştırtan, zalim bir kamu çiçeğinin bozduğu bir çocuk yüzü, yukarı kaçtığından, onun boş bıraktığı soğan mürekkebiyle yazılmış sırayı, ateşi olanlar yakıp görürler ve utanırlar mı? Çağdaş bir masal babası yerinize utanıyor.

Ece Ayhan için ‘huysuz şair’ denilmesinin bir nedeni de geleneksel anlayışa ve bunun savunmacılarına karşı uzlaşmaz bir tutum takınmış olması. Çok uzlaşmacı bir kişinin alışkanlıklara böylesine savaş açmasını beklemek zaten pek mantıklı olmazdı. Ece Ayhan çoksatan bir şair olmayı elinin tersiyle itmiş birisi olarak ekonomik zorluklar yaşamış, bu koşullarda, hastalıklarla boğuşmuş, yaşamı mücadeleyle geçmiş birisi. Yalnızca bu yönü bile Ece Ayhan’ı geçmiş caz müzisyenlerine yakınlaştırıyor. 

 Ölümün Arkasından Konuşmak
…….
“Şimdi, bugünlerde de, cumhuriyete, kentimize bir köçek gönderilmiştir: Geleneksel sanatlar. Mollaların lakırdısıdır. Hal ve gidişine, her anlamdaki evde kalmışlıklarını yüzlerine vurduğu için, sıfır verdikleri çağdaş sanatlara, özellikle şiire karşı çıkışlarının, insanı bir ömür boyu güldürecek önerileridir, ki, ilk elde eytişimsel değişme aykırıdır, bu söz her dile çevrilebilir de onların diline çevrilemez, sonra da, zayıf akıl erdirmelerinin, orta irfanlarının tescilidir ve kalplerinin küt faşizm küt infiratçılık attığının. Dangalaklar kafalarının kayıtlarını yanık saraylara yaptırmaya alışmışlardır. Bildiğimiz kuraldır, sanatları imgelemsiz, açılımsız, köksüz kimesneler, kırkından sonra böyle bir kök aramaya kalkışırlar, meyan kökü, hazırlayın! ben de geliyorum! Bütün gençliklerini boşa akıtmışlardır, toprağa çünkü.

Siyasal komşular, toplumsal arkadaşlar ve üretim ilişkileri değişmedi mi yoksa hiç? ipek böceği yetiştiricileri nerede? ya dut ağaçları? haziranda vuruluncaya tutuklanıncaya işkence edilinceye kadar, gece vardiyalarında çalışmıyorlar mıydı onlar? ha? yapay ipek fabrikalarında.
…………”


Eğer yeniden müziğe dönersek, her şeyden önce şunu söylemek gerekir ki, Tamer Temel’in müziği geleneksel caz anlayışının ötesinde olsa da Ece Ayhan’ınki kadar geçmişle bağlarını koparmış değil. Ece Ayhan’ın lirizmi ise Tamer Temel’de fazlasıyla var. Dolayısıyla bu albüm, müzikle şiirin buluşmasının da ötesinde müziğin konuşulan dille, yaşadığımız coğrafyayla, günümüz insanıyla ve elbette şiirle bağ kurması anlamında da çok önemli bir çalışma. 

IX
Duyduk ki, bir daha
Kuş getirmek sınıfa
İntihar olmuş cezası
Hal ve gidişat tüzüğünde

Biz kuşları tutmuyoruz ki
Kapıda koyveriyoruz
Dönüp onlar ceplerimize giriyorlar
N'apalım?

Müziğin evrenselliğini yanlış anlamamalıyız. Beslendiği kaynaklar açısından, İstanbul’da yaşayan müzisyenle New York’ta yaşayan müzisyen bir olmamalı. Farklı coğrafyalarda yaşayan müzisyenlerin böylesine bir taklit içine girmeleri, hem taklitçinin yapıtının değersizleşmesine hem de taklit edilen müziğin giderek yoz, teksesli bir ezgiye dönüşmesine yol açacaktır. Bir müzik topluluğunun değeri, üyelerinin farklı kimlikleriyle artar, zenginleşir. Bir orkestra düşünün ki, parçalar sırasında sololar ve enstrümanlar değişiyor ama siz renk, tını, imgelem, çağrışım olarak aralarında hiçbir fark göremiyor neredeyse aynı kişi çalıyor hissine kapılıyorsunuz. Sizce bu dinlemeye değer bir topluluk mudur? "Aynı şeyi çalacaksanız, biriniz öne çıkıp çalsın, diğerlerine ne gerek var" demez misiniz? Yaşar Kemal “Her zaman söylediğim ve desteklediğim gibi dünya bir kültür bahçesidir. Orada binlerce çiçek yetişir ve her çiçeğin kendi rengi ve kokusu vardır. Dünyamız bu bin çeşit çiçeklerle çok güzeldir. Ama bir çiçek yok edilirse o zaman rengi ve kokusu da dünyada biter” diye yazmıştı. Bir müzisyeni farklı kılan, ona kimlik kazandıran şeylerin başında kendi yaşadığı coğrafya, insan, kültür ve dil ile ilişki kurmak, bunu da evrensel bir anlayışla anlatabilmek geliyor sanırım. 

Tamer Temel geleneksel akımlara kendisini teslim etmeden, deneysel ve farklı bir ses olarak Ece Ayhan’ın dizelerine koşut bir müzik yapıyor. Bir Kedi Kara albümü çağdaş bir masal babası ile yenilikçi bir müzisyenin buluşması gibi. Umarım bu birliktelik ve yenilikçi arayış hiçbir zaman bitmez.

Kendi kendinin terzisi bir kambur
…………
Çünkü her kambur biraz şair bir ailedendir
Toparlarsak kendi kendinin çırağı da olabilir
Ölü sözcüklere ve çocuklara can vermek için
Hangi marş iki kez çalınırsa yeryüzünde unutmayın
Hem usta hem çırak bir kambur içindir.

Hiç yorum yok: