Ece Ayhan okuru ve kara kedilerin sevdalısı olarak Tamer Temel’in
2013 yılında çıkan albümü Bir Kedi Kara hakkında yazmayı uzun zamandır
istiyordum. Adını Ece Ayhan'ın 1965'te yayımlanan Bakışsız Bir Kedi Kara adlı kitabından alan albümle ilgili notlarımı biraz gecikmeli olarak toparladım. Hadi bakalım, biraz deneysellik, biraz müzik, biraz da Ece Ayhan üstüne...
Albüm, ses mühendisi Can Karadoğan tarafından, İTÜ MİAM stüdyosunda kaydedilmiş. Miks ve mastering ise Jordi Vidal’e ait. Hem kayıt, hem sonrasında yer alan teknik ekip güzel bir iş çıkarmış, sazlar hem kendi tınıları açısından etkileyici, hem de birlikte
son derece dengeli bir sounda sahipler.
Albümde yer alan müzisyenler aşağıdaki gibi:
Tamer Temel: Saksafon
Serkan Özyılmaz: Piyano
Cem Aksel: Davul
Volkan Topakoğlu: Kontrbas
Eylül Biçer: Gitar
Kenny Wollesen: Vibrafon
Tüm kompozisyonların Tamer Temel’e ait olduğu albüm, İnsanlar İkiye Ayrılır ile başlıyor. Uludere Katliamını ve ötekileştirmeyi anlatan bir parça 'İnsanlar İkiye Ayrılır'. Hatırlarsanız, Uludere Katliamı bir yılbaşı öncesi yaşanmıştı. Birkaç gün içinde vahşetin boyutu ortaya çıktığında, ne yazık ki ülkenin bir ucu bu katliam ile paramparçayken diğer ucu sokaklarda yılbaşını kutluyordu. Kaçağa giderken öldürülen yoksul çocuklara, terörist diyebilecek kadar yabancıydı bu ülkenin bir yarısı diğer yarısına. Türkçedeki ‘ayrı telden çalmak’ deyimi, ‘İnsanlar İkiye Ayrılır’ için çok uygun. Kontrbas ve davul kendi bildiğini okurken, piyano, vibrafon ve saksafon başka bir dünyada geziyor. Ötekileştirilenlerin parçasını çalan bir körler ve sağırlar orkestrası gibi.
Açık Atlas
...............
Meşeler yapraklanınca bir tuhaf olurlar işte
Koparılmış kürt çiçekleri, hatırlayarak amcalarını
Azınlıkta oldukları bir okulda bile, sorarlar soru
Neden feriklerin ve eşeklerin memeleri vardır?
Meşeler yapraklanınca bir tuhaf olurlar işte
Koparılmış kürt çiçekleri, hatırlayarak amcalarını
Azınlıkta oldukları bir okulda bile, sorarlar soru
Neden feriklerin ve eşeklerin memeleri vardır?
Albüm Tamer Temel imzası taşısa da Serkan Özyılmaz’ın katkısı albümün
başından sonuna dek kendisini duyuruyor. Serkan Özyılmaz, farklı bir sese sahip
ender piyanistlerimizden birisi ki, Tamer Temel’in kompozisyonları içinde bu farklılık
son derece güzel duyuluyor. Cem Aksel’in akıcı, köşeli ritmleri ve belirgin
kontrbas pasajlarının üstünde özgürce dolaşan saksafon ezgileri, her parçada
çıktığı limana geri uğrayarak size ana temayı anımsatıyor. Albümün başından
sonuna dek sololardaki özgür havayı soluyorsunuz. Yer yer kasvetli bir sonbahar
akşamına göz kırpsa da, her anı sürprizlere açık bir müzik Tamer Temel’in
müziği.
Albüm, standart caz dinleyicisinin ilk planda yabancı karşılayabileceği
bir anlayışa sahip olsa da, ana tema ve soloların ezgilerindeki lirik hava hemen
yakalıyor dinleyiciyi. 34 Buçuk ve Bir Kedi Kara yer yer tüy gibi hafif
dokunuşlara, yer yer sert vuruşlara sahip, ruhları benzer parçalar. Tamer Temel
öncü rolünü bazen, Serkan Özyılmaz’ın
Brad Mehldau’yu anımsatan akorlarına bazen Eylül Biçer ile yaptığı gitar-saksafon diyaloguna, bazen Cem Aksel ile
Volkan Topakoğlu’nun ritmine bırakıyor ki bu bölümler albümün doruklarını
oluşturuyor.
Bakışsız Bir Kedi Kara
Gelir dalgın bir cambaz. Geç
saatlerin denizinden. Üfler lambayı. Uzanır ağladığım yanıma. Danyal yalvaç
için. Aşağıda bir kör kadın. Hısım. Sayıklar bir dilde bilmediğim. Göğsünde ağır bir
kelebek. İçinde kırık çekmeceler. İçer içki Üzünç Teyze tavanarasında. İşler gergef.
İnsancıl okullardan kovgun. Geçer sokaktan bakışsız bir Kedi Kara. Çuvalında yeni ölmüş
bir çocuk. Kanatları sığmamış. Bağırır Eskici Dede. Bir korsan gemisi! girmiş
körfeze.
Ece Ayhan, İkinci Yeni’nin tanımlarına bile sığmayan, kendine özgü bir dile ve son derece özgürlükçü bir şiir anlayışına sahipti. Alışılagelmiş kalıpları yıkan, sözdizimini altüst eden, imgeler ve çağrışımlar ile soyut
bir anlatımı yeğleyen, çağın getirdiği yabancılaşma, bireyin
yalnızlaşması gibi konuları vurgulayan yenilikçi bir şairdi. Tamer Temel’in albümü de yeni
bir sese sahip, çağırışımlarla dolu, özgürce bestelenip çalınmış bir albüm.
Dördüncü parça olan Mitanni
kısa bir saksafon-davul doğaçlaması.
Şiirimiz her işi yapar abiler
Valde Atik'te Eski Şair
Çıkmazı'nda oturur
Saçları bir sözle örülür bir
sözle çözülür
Kötü caddeye düşmüş bir tazenin
yakın mezarlıkta
Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin
şiiridir
Dirim kısa ölüm uzundur
cehennette herhal abiler
Çakıl, yer yer geleneksel
caza göz kırpsa da özellikle soloları ve değişken ritmleri ile albümdeki özgürlükçü
havanın dışında değil. İkinci El, dingin
bir havada başlayıp aynı havada bitiyor. Ekim
Sonu Kenny Wollesen’in vibrafonu ile güneşli, güzel bir sonbahar gününü
getiriyor önümüze. Tamer Temel’in kesik, kısa saksafon cümleleri Serkan
Özyılmaz’ın akıcı solosuna bağlanıp, finalde parçanın başladığı kuytu yere
bırakıyor sizi.
Şiirimiz mor külhanidir abiler
Topağacından aparthanlarda odası
bulunamaz
Yarısı silinmiş bir ejderhanın
düzüşüm üzre eylemde
Kiralık bir kentin giriş
kapılarına kara kireçle
Şairlerin ümüğüne çökerken
işaretlenmesinin şiiridir.
Ayıptır söylemesi vakitsiz
Üsküdarlıyız abiler
Tescilli Mark’a Mark Turner
için yazıldığını düşündüğüm, albümün geneline yayılan özgür anlayışa uygun bir
parça. Albüm açılışta yer alan İnsanlar
İkiye Ayrılır’ın ikinci bölümüyle sona ererken başlangıçtaki ritmik temayı
anımsatarak son bir sürpriz daha yapıyor dinleyiciye.
Yoksulluğun Harçlığından Denkleştirilmiş Duhuliyedir En İyisi
..............
Tekin değildir şiir pek, iyi gözle bakılmaz ona, taş atar durup durduğu yerde çok dalgalara; çünkü şiir, bir yerde, gerçeğin de yedilmesidir; yani, ortaya konuşuyorum, şiir gerçeği yeder.
İşte böylesi bir olumsuz yeri vardır şiirin toplumlarda.Sonuçlayarak diyebilirim ki, bir toplumda yeri olmayışı onun yeridir.
Tamer Temel ve albümde çalan diğer müzisyenler, dünyada geçerli olan müzikal yaklaşımın içinde ancak Türkiye’de günümüzdeki
geçerli caz anlayışının biraz dışında duruyorlar. Evrensel müzik yapan her
müzisyen gibi farklı olmanın arayışındalar. Türkiye’de geleneksel caz
anlayışını tutuculuk derecesinde benimseyen, farklı olmak değil birilerine benzemek
için çalışan müzisyenlerin yanında bulunmaz cevher gibiler. Bugün dünya
dinleyicisi için müzik yapan her müzisyen, kendisine şu soruyu sormalı: Dünyadaki
caz dinleyicisi beni neden dinlesin? Caz standartlarını çalıyor olsanız bile,
deneysel bir yaklaşım, özgün bir tını veya herhangi bir farklılık peşinde koşmuyorsanız, insanlar neden sizi dinlemeyi yeğlesin.
Şiir Alınıklıkları Üzerine
..............
Şiir alınlıkları, nedense, şiirin bağrından koparılıp başa konulmuş dizeler sanılır hep, değildir. Şiir alınlıkları yukarı kaçan çocuk yüzleridir, okulların giriş sınavlarını kazanamayıp, önce kamuya karşı diktreş olduklarından intihara, yetiştirme yurtlarına, sözde açık Kalaba'lara, sonra da tabiata karşı geldiklerinden bacakları koparılmaya, boğulmaya, ölüme yargılanmalarından başka bir nedenle, derin adları, güzel anlamlı bakışlarıyla gazetelere geçmeyen.
Bu yazıda bile, burnunu bir parmağa karıştırtan, zalim bir kamu çiçeğinin bozduğu bir çocuk yüzü, yukarı kaçtığından, onun boş bıraktığı soğan mürekkebiyle yazılmış sırayı, ateşi olanlar yakıp görürler ve utanırlar mı? Çağdaş bir masal babası yerinize utanıyor.
Bu yazıda bile, burnunu bir parmağa karıştırtan, zalim bir kamu çiçeğinin bozduğu bir çocuk yüzü, yukarı kaçtığından, onun boş bıraktığı soğan mürekkebiyle yazılmış sırayı, ateşi olanlar yakıp görürler ve utanırlar mı? Çağdaş bir masal babası yerinize utanıyor.
Ece Ayhan için ‘huysuz şair’ denilmesinin bir nedeni de geleneksel anlayışa ve bunun savunmacılarına karşı uzlaşmaz bir tutum takınmış olması. Çok uzlaşmacı bir kişinin alışkanlıklara böylesine savaş açmasını beklemek zaten pek mantıklı olmazdı. Ece Ayhan çoksatan bir şair olmayı elinin tersiyle itmiş birisi olarak ekonomik zorluklar yaşamış, bu koşullarda, hastalıklarla boğuşmuş, yaşamı mücadeleyle geçmiş birisi. Yalnızca bu yönü bile Ece Ayhan’ı geçmiş caz müzisyenlerine yakınlaştırıyor.
…….
“Şimdi, bugünlerde de,
cumhuriyete, kentimize bir köçek gönderilmiştir: Geleneksel sanatlar.
Mollaların lakırdısıdır. Hal ve gidişine, her anlamdaki evde kalmışlıklarını
yüzlerine vurduğu için, sıfır verdikleri çağdaş sanatlara, özellikle şiire
karşı çıkışlarının, insanı bir ömür boyu güldürecek önerileridir, ki, ilk elde
eytişimsel değişme aykırıdır, bu söz her dile çevrilebilir de onların diline
çevrilemez, sonra da, zayıf akıl erdirmelerinin, orta irfanlarının tescilidir
ve kalplerinin küt faşizm küt infiratçılık attığının. Dangalaklar kafalarının
kayıtlarını yanık saraylara yaptırmaya alışmışlardır. Bildiğimiz kuraldır,
sanatları imgelemsiz, açılımsız, köksüz kimesneler, kırkından sonra böyle bir
kök aramaya kalkışırlar, meyan kökü, hazırlayın! ben de geliyorum! Bütün
gençliklerini boşa akıtmışlardır, toprağa çünkü.
Siyasal komşular, toplumsal
arkadaşlar ve üretim ilişkileri değişmedi mi yoksa hiç? ipek böceği
yetiştiricileri nerede? ya dut ağaçları? haziranda vuruluncaya tutuklanıncaya
işkence edilinceye kadar, gece vardiyalarında çalışmıyorlar mıydı onlar? ha?
yapay ipek fabrikalarında.
…………”
Eğer yeniden müziğe dönersek, her
şeyden önce şunu söylemek gerekir ki, Tamer Temel’in müziği geleneksel caz
anlayışının ötesinde olsa da Ece Ayhan’ınki kadar geçmişle bağlarını koparmış
değil. Ece Ayhan’ın lirizmi ise Tamer Temel’de fazlasıyla var. Dolayısıyla bu
albüm, müzikle şiirin buluşmasının da ötesinde müziğin konuşulan dille, yaşadığımız
coğrafyayla, günümüz insanıyla ve elbette şiirle bağ kurması anlamında da çok önemli
bir çalışma.
IX
Duyduk ki, bir daha
Kuş getirmek sınıfa
İntihar olmuş cezası
Hal ve gidişat tüzüğünde
Biz kuşları tutmuyoruz ki
Kapıda koyveriyoruz
Dönüp onlar ceplerimize
giriyorlar
N'apalım?
Müziğin evrenselliğini yanlış anlamamalıyız. Beslendiği
kaynaklar açısından, İstanbul’da yaşayan müzisyenle New York’ta yaşayan müzisyen bir olmamalı. Farklı coğrafyalarda yaşayan müzisyenlerin böylesine bir taklit
içine girmeleri, hem taklitçinin yapıtının değersizleşmesine hem de taklit edilen müziğin giderek yoz, teksesli bir ezgiye dönüşmesine yol açacaktır. Bir müzik topluluğunun değeri, üyelerinin farklı kimlikleriyle artar, zenginleşir. Bir orkestra düşünün ki, parçalar sırasında sololar ve enstrümanlar değişiyor ama siz renk, tını, imgelem, çağrışım olarak aralarında hiçbir fark göremiyor neredeyse aynı kişi çalıyor hissine kapılıyorsunuz. Sizce bu dinlemeye değer bir topluluk mudur? "Aynı şeyi çalacaksanız, biriniz öne çıkıp çalsın, diğerlerine ne gerek var" demez misiniz? Yaşar Kemal “Her
zaman söylediğim ve desteklediğim gibi dünya bir kültür bahçesidir. Orada
binlerce çiçek yetişir ve her çiçeğin kendi rengi ve kokusu vardır. Dünyamız bu
bin çeşit çiçeklerle çok güzeldir. Ama bir çiçek yok edilirse o zaman rengi ve
kokusu da dünyada biter” diye yazmıştı. Bir müzisyeni farklı kılan, ona kimlik
kazandıran şeylerin başında kendi yaşadığı coğrafya, insan, kültür ve dil ile
ilişki kurmak, bunu da evrensel bir anlayışla anlatabilmek geliyor sanırım.
Tamer Temel geleneksel akımlara kendisini teslim etmeden, deneysel ve farklı bir ses
olarak Ece Ayhan’ın dizelerine koşut bir müzik yapıyor. Bir Kedi Kara albümü çağdaş bir masal babası ile yenilikçi bir müzisyenin buluşması gibi. Umarım bu birliktelik ve yenilikçi
arayış hiçbir zaman bitmez.
Kendi kendinin terzisi bir kambur
…………
Çünkü her kambur biraz şair
bir ailedendir
Toparlarsak kendi kendinin
çırağı da olabilir
Ölü sözcüklere ve çocuklara
can vermek için
Hangi marş iki kez çalınırsa
yeryüzünde unutmayın
Hem usta hem çırak bir kambur
içindir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder