İstanbul Şehir Tiyatrolarının 2014-2015 sezonunda sahneye
koyduğu yeni oyunlardan biri de 'Komşum Hitler'.(1) Tolga Yeter
yönetmenliğinde sahnelenen oyunu, Ali Cüneyd Kılcıoğlu yazmış. Ümraniye
sahnesinde izlediğim ‘Komşum Hitler’de dramaturji Arzu Işıtman’a, sahne
tasarımı Barış Dinçel’e, kostüm tasarımı Gamze Kuş’a, ışık tasarımı Mahmut
Özdemir’e, efektler ise Nesin Coşkuner’e ait.
İzlenimlerime geçmeden önce bir fıkra anlatayım. Temel bir kitap
yazmaya niyetlenir. Tek amacı kitabının çok satmasıdır. Ünlü bir yazara gidip,
bir kitabın çok satması için en önemli şeyin ne olduğunu sorar. Yazar biraz
düşünüp “kitabın adı” der. "Eğer bir kitabın çok satmasını istiyorsan adı
çok önemlidir, kitabın adı üç temel öğeyi içermelidir ki bunlar seks, polisiye
ve asalettir”. Temel birkaç gün sonra yazara geri gelip, kitabına vermeyi
düşündüğü adı söyler: "Kontesi Kim Sikti?”. Ünlü yazar adı beğenir ancak
kuşkuları vardır. Temel’e “eğer bu ada bir de din öğesi ekleyebilirsen, kitabın
çok satacağından emin olabilirsin” der. Temel bir hafta sonra yeniden gelir.
Bulduğu adı gururla söyler: "Allah Allah, Kontesi Kim Sikti?".
Komşum Hitler’i izledikten sonra ne yazık ki aklıma bu fıkra
geldi. Oyunun adından da öte, bazı simgeler ve kavramlar, tavsiye üzerine oyuna
sonradan eklenmiş gibi. Sıradan bir komedinin üzerine klişeler serpiştirip,
toplumsal eleştiriler yapan bir yapıt çıkartabilmek ne yazık ki olası değil.
Yazar oyunda faşizmi, sosyal medyayı, televizyon yayıncılığını, medya
haberciliğini ve daha pek çok şeyi eleştirirken herhangi bir alt metin, imge, ipucu ile sizi uğraştırmıyor.
Arka odaya kapanan kişinin adı Hitler, sofradaki et de insan eti oldu mu al
sana faşizm eleştirisi. İki ‘selfie’ çektikten sonra, cep telefonlarını
tuvalete atıp, sifonu çektin miydi, ahanda sosyal medya eleştirisi. Mesajlar o
kadar net ve katıksız ki, oyunun sonunda tüm izleyiciler, bilgilenmiş olarak
çıkıyor okuldan. Pardon salondan.
Acaba odadaki kişinin adı Hitler değil de Marilyn Monroe
olsaydı? Oyunun mesajı dışında hiçbir şey değişmezdi, sanırım. Çünkü, odadaki
Hitler ile metnin bir ilgisi yok. “Hitler’le dans ettik”, “Hitler’in sırtındaki
sivilceyi sıktım” gibi ıvır zıvır konuşmaları saymazsak odadaki Hitler’in oyuna
adından başka bir katkısı yok. Eğer Hitler’in adı yeter diyorsanız, hemen
kitabevinize gidip “Kontes”li kitabınızın siparişini verin.
Oyun klişeler içinde başlayıp, klişeler içinde bitiyor. Karakterler, Avrupa Yakası’ndan fırlamış gibi. Zengin, görgüsüz, maço patron ile özentili ve gösteriş meraklısı karısı sahnede, altı doldurulmamış, tek boyutlu, yapay karakterlere dönüşüyor. Eğer yazar, terfi etmek isteyen bir çalışanın, patronunu yemeğe davet etmesi üzerine yemekte gelişen komik olaylarla yetinseydi belki daha başarılı bir sonuç çıkabilirdi. Ancak bu karakterler ve diğer içi boş malzemeden büyük mesajlar veren bir başyapıt yapayım deyince, evdeki bulgur da gitmiş. Bana göre, oyunun en komik yerleri, felsefe yapmaya çalıştığı bölümler: “Biz kapının önünde miyiz, yoksa arkasında mı?”
Elbette, bu kadar emeğin boşa gittiğini söylemek doğru olmaz. Yalnızca, sahneyi görmek için bile oyuna gitmenizi öneririm. Dekor kendi başına, bir saat kırk beş dakikalık oyundan çok daha fazla şey anlatıyor. Oyunun soramadığı soruları, Barış Dinçel dekoruyla sorup, oyunda anlatılamayan öyküleri anlatıyor sanki. Kötü bir oyunda iyi bir oyunculuk olabilir mi derseniz, özellikle Işıl Zeynep Tangör’ün başarılı performansını izlemelisiniz. Diğer oyuncular da metnin izin verdiği ölçüde, işlerini başarıyla yapıyorlar.
Tüm eleştirilerime karşın, İstanbul Şehir Tiyatrolarını kutlarım. Şehir Tiyatroları daha fazla oyun yazarımıza kapılarını açmalı. Daha iyi oyunlar yazılması için yeni yazarlara gereksinimimiz var. Birinin beğendiğini bir başkası beğenmeyebilir veya tam tersi olabilir, önemli olan yeni yazarların oyunlarını sahneleme şansı bulabilmesi. Yeni yazarlara şans verilirken biraz daha seçici olunmasını beklemek de izleyici olarak en doğal hakkımız.
Oyun klişeler içinde başlayıp, klişeler içinde bitiyor. Karakterler, Avrupa Yakası’ndan fırlamış gibi. Zengin, görgüsüz, maço patron ile özentili ve gösteriş meraklısı karısı sahnede, altı doldurulmamış, tek boyutlu, yapay karakterlere dönüşüyor. Eğer yazar, terfi etmek isteyen bir çalışanın, patronunu yemeğe davet etmesi üzerine yemekte gelişen komik olaylarla yetinseydi belki daha başarılı bir sonuç çıkabilirdi. Ancak bu karakterler ve diğer içi boş malzemeden büyük mesajlar veren bir başyapıt yapayım deyince, evdeki bulgur da gitmiş. Bana göre, oyunun en komik yerleri, felsefe yapmaya çalıştığı bölümler: “Biz kapının önünde miyiz, yoksa arkasında mı?”
Elbette, bu kadar emeğin boşa gittiğini söylemek doğru olmaz. Yalnızca, sahneyi görmek için bile oyuna gitmenizi öneririm. Dekor kendi başına, bir saat kırk beş dakikalık oyundan çok daha fazla şey anlatıyor. Oyunun soramadığı soruları, Barış Dinçel dekoruyla sorup, oyunda anlatılamayan öyküleri anlatıyor sanki. Kötü bir oyunda iyi bir oyunculuk olabilir mi derseniz, özellikle Işıl Zeynep Tangör’ün başarılı performansını izlemelisiniz. Diğer oyuncular da metnin izin verdiği ölçüde, işlerini başarıyla yapıyorlar.
Tüm eleştirilerime karşın, İstanbul Şehir Tiyatrolarını kutlarım. Şehir Tiyatroları daha fazla oyun yazarımıza kapılarını açmalı. Daha iyi oyunlar yazılması için yeni yazarlara gereksinimimiz var. Birinin beğendiğini bir başkası beğenmeyebilir veya tam tersi olabilir, önemli olan yeni yazarların oyunlarını sahneleme şansı bulabilmesi. Yeni yazarlara şans verilirken biraz daha seçici olunmasını beklemek de izleyici olarak en doğal hakkımız.
Kaynakça:
1-İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Komşum
Hitler, http://www.ibb.gov.tr/sites/sehirtiyatrolari/tr-tr/sayfalar/Oyun.aspx?oyunid=444,
Erişim Tarihi: 21.02.2015
1 yorum:
oyundan çıktıktan sonra acaba kim ne yazmış yorumlar nasılmış derken blogunuzu bulduk. fıkrayı bi ömür unutmam herhalde:)) kesinlikle katılıyorum o kadar şehir tiyatrosu izlerim ilk kez böylesini gördüm. şaşırtıcı derecede kötü. gerçekten 2. perde olacak beklentisindeyken oyuncular selam verince şaşırdık kaldık. barış dinçel'in her zamanki gibi olağanüstü dekoru dışında izlenecek dinelencek hiçbirşey yok..
Yorum Gönder