Bugünkü
yazımda, ilköğretim ve lisede seçmeli ders olarak okutulabilecek caz müziği
dersi ile ilgili önerilerde bulunmak istiyorum. Bu yazıların bir sonu gelecek
mi diye merak edenler için müjdeleyim, bu, eğitimle ilgili -şimdilik- son yazım.
Böylesine önemli bir konuda, önerilerde bulunurken, eğitim
sistemimizin de beni yüreklendirdiğini söylemeliyim. Nasıl olduğunu, bir fıkrayla anlatayım:
Bektaşi'nin
önüne iki kadeh şarap koymuşlar:
- Erenler,
bak bakalım, hangisi iyi, hangisi kötü.
Bektaşi
birinci kadehten bir yudum alıp, diğer kadehteki şarabı göstermiş :
- Bu daha
iyi.
“Nasıl olur?”
demişler, “Daha onun tadına bakmadın ki.”
-“Bakmaya
gerek yok" demiş Bektaşi “bu içtiğimden daha kötü olamaz.”
Ben de böyle
düşünüyorum işte. Benim veya bir başkasının önereceği hiçbir sistem, şu anki
eğitim sisteminden daha kötü olamaz. O yüzden eğitim konusunda hepimiz rahatça
atıp tutabiliriz. İtiraz eden olursa, ‘Şimdiki sistem daha mı iyi yani?’
dediğiniz anda karşı taraf sessizliğe gömülecek ve siz atınızı koşturmaya devam
edebileceksiniz.
Benim
düşündüğüm iki farklı Caz Müziği dersi var. Bunlardan birincisi, dinleme ve
araştırma ağırlıklı bir sanat dersi, diğeri ise performans ağırlıklı bir çalgı
dersi. İkisinin ortak noktası, dersin en az yarısının, müzik dinleme odalarında, caz müziğinin yerli-yabancı örneklerini dinleyerek işlenecek olması.
Birinci dersi
caz müziğinin tarih ve gelişimini de içeren bir kültür-sanat dersi gibi
düşünebilirsiniz. Bu dersin dinleme kısmı, tarihsel gelişime uygun biçimde
blues, ragtime örneklerinden başlayıp bugünkü caz müziği formlarına kadar gelen
yüzyıllık geniş bir repertuvara sahip olacak. Benim bu yazıda, asıl üzerinde
durmak istediğim ders ise çalgı eğitimini içeren caz dersi.
Bu dersin başarılı
olabilmesi için tek koşul, cazdaki yaratıcılığın ve etkileşimin derse yansıtılabilmesi.
Caz müziğinin dört temel öğesi var :
1- Ritm
2- Melodi
3- Armoni
3- Armoni
4- Doğaçlama
Bu dört öğe,
birbiri ile iç içe geçmiş bir üst yapıyı oluşturuyor. Caz dinleyicisinde
heyecan yaratan şey ise her öğenin birbirini etkileyerek, değiştirerek yeniden
yaratılmasını sağlayan, öğeler arasındaki etkileşim.
Biraz
somutlayabilmemiz için, hatalı bir kurgulama ile her çalgının bir öğeyi simgelediği, dört kişilik bir topluluk düşünelim :
Davul: Ritm
Trompet:
Melodi
Piyano:
Armoni
Tenor
Saksafon: Doğaçlama
Buradaki dört
müzisyen, birbirlerini dinleyerek çalacağından, herhangi birinin değişmesi tüm
etkileşimi, yani diğer çalgılarla birlikte tüm parçayı değiştirecek. Örneğin,
davulun tavrındaki coşku artışı, trompetin tonunu, her ikisindeki değişim, piyanodaki
kıvraklığı, üçünün ortak heyecanı ise tenor saksafondan dinleyeceğimiz
doğaçlamanın tüm seyrini değiştirecek.
Dinleyici bu
etkileşimi hemen hisseder. Davulun ritmik aksamalarına piyano eşliği katılır, trompetin
ezgisindeki soruyu, tenor saksafon yanıtlar. Sahnede, bir anda kendiliğinden olmuş
gibi ortaya çıkan bu etkileşim, müzisyenlerin mimiklerine bile yansır.
Caz eğitimi,
işte bu etkileşimi aramalıdır.
Bu arada, verdiğim örnekteki basite indirgemenin yanlış algılanmaması için, yukarıdaki öğelerin bir
çalgı ile ilişkilendirilmesinin yanlış bir model olduğunu yeniden hatırlatmakta
yarar var. Aslında sahnede çok daha karmaşık bir etkileşim var. Örneğin, piyano
yukarıdaki öğelerin tümünü içeriyor. Aynı şekilde kontrbas da hem ritm, hem
melodi, hem armoni, hem de doğaçlama öğelerini kullanıyor. Dolayısıyla, ritm
grubunun armonik yapıdaki sınırlı etkisini dışarıda bırakırsak, her çalgının bu
öğeleri kullanarak sahnedeki müziğe katkı sağladığını söyleyebiliriz.
Ben, gitar
eğitiminde bu etkileşimi sağlamak için öğrencileri cesaretlendiriyorum.
Çalarken birbirlerini dinleyip dinlemediklerini sorguluyorum. Bazen belli bir
bölümü gözlerimiz kapalı çalıyoruz. Bazen bir parçayı çalıp, sonra yerlerimizi
değiştirerek yeniden çalıyoruz. Melodileri bir söyleşi gibi planlıyoruz. Bir gitar
soruyor, diğer gitar yanıtlıyor, sonra tam tersini yapıyoruz. Roller alıyoruz. Örneğin
ben aksi öğretmen oluyorum, diğer gitar, yaramaz öğrenci oluyor, rolümüze uygun
çalmaya çalışıyoruz. Kuşkusuz, her öğretmen bu etkileşimi farklı yöntemlerle
öğrenciye aktaracaktır. Benim aklıma gelmeyen, çok daha iyi yöntemler olduğuna
eminim.
Caz
eğitiminin vazgeçilmez bir öğesi de doğaçlama. Doğaçlama pek çok dinleyici
tarafından, içinden geldiği gibi çalmak diye düşünülse de, sanıldığından biraz daha
teknik bir altyapı gerektiriyor. Ya da sanıldığından biraz daha az ilham perileriyle ilgili bir konu da
diyebiliriz. Doğaçlamanın temelinde, parçanın ritmik yapısı, akor değişimleri
ve melodisi var. Çalarken bu öğeleri izlemek, ritmik yapıyı esnetmek, zaman
zaman melodiden ayrılıp geri dönmek elbette ustalık gerektiriyor. Ama en
azından, bir doğaçlama bölümünde, parçanın akor değişimlerini duyabilmek isteriz ancak eğitim sırasında böyle bir koşul yok. Temel yanlışlardan birisi, doğaçlama çalışmayı, belli yetkinliklerin
sonrasına ertelemek. Önce akorları çalayım, dizileri öğreneyim, biraz standart
çalayım, sonra doğaçlamaya bakarım demek, doğaçlama becerisini kısırlaştıran hatalı bir tutum içine girmek anlamına geliyor. Bir çalgıyı yeni öğrenmeye
başlayan kişinin, hakkıyla doğaçlama yapamaması son derece doğal. Ancak
diğerlerini de eksik yapmamıza karşın, deneyerek,
yanılarak bu becerilerimizi geliştirirken, doğaçlamayı neden geliştirmeyelim?
Öğrencilerimden
ilk kez doğaçlama yapmalarını istediğimde, utandıklarına, çekindiklerine tanık oluyorum. Hepsi, çalacakları şeyin değersiz ve gülünç olacağından neredeyse
eminler. Oysa çaldıkları zaman, dinleyicilerden düşündükleri gibi bir tepki
almıyorlar. Eğitim sistemimiz ne yazık ki bizi korkutuyor. Başkasının yazdığı
bir şiiri bağırarak okuyabiliyoruz ancak kendi yazdığımız şiiri okurken sesimiz
kısılıyor. Bazı öğrencilerim, doğaçlama çal dediğimde, ‘Ne çalayım?’ diye yanıt
veriyorlar. ‘İçimden geldiği gibi çalayım, kabul ama, ne gelsin benim içimden,
lütfen söyler misin?’ demek gibi biraz. Bu da eğitim sistemimizin başka bir
sorunu. Öğretmenin söylediği gibi çalmak, kendi düşündüğün gibi çalmaktan daha
az riskli. Caz eğitiminin olmazsa olmazı, doğaçlama ve yaratıcılık. Tüm diğer becerilerimiz
gibi, çalıştıkça, denedikçe bu yeteneklerimiz de gelişiyor. Bazen öğrenciler,
doğaçlama sırasında o kadar güzel cümleler kuruyorlar ki kendileri bile
inanamıyorlar. Bazen de işler ters gidiyor. Tıpkı yaşam gibi.
Ben, çalgı öğreniminde, ilk haftalardan
itibaren, öğrencinin doğaçlama denemelerine başlaması gerektiğini düşünüyorum.
Bu çalışma, bazen tek bir nota üzerinde, ritmik varyasyonlar ile olabilir,
bazen iki nota ile olabilir. Daha sonraları, örneğin, eşlik, bir döngü biçiminde
dört ölçü Dm7, dört ölçü C9 çalarken, doğaçlama yapan gitar, önce beşinci pozisyonda,
la, re ve sol tellerinde iki parmakla D-E-G-A-C-D notaları üzerinde dört ölçü,
daha sonra iki perde geri gelerek, üçüncü pozisyonda C-D-F-G-Bb-C notaları üzerinde
dört ölçü doğaçlama yapıyor. İlerleyen haftalarda pentatonik diziler, blues
dizileri ile öğrencinin zihnindeki doğaçlama kitaplığı giderek büyüyor. 'Daha bir parçayı doğru düzgün çalamadan, bir de doğaçlama mı yapacak?', 'Daha kendi çaldığını duyamıyor, bir de başkalarını mı dinleyip yorumlayacak?' gibi tepkiler, bizim eğitim sistemimize çok uygun ancak caz müziğine aykırı yaklaşımlar.
Burada
vurgulamak istediğim konuyu yineleyerek yazımı bitireyim. Bugünkü eğitim
sistemimizin temeli, nedenini çözemediğim bir şekilde, rekabet ve ezberciliğe
dayanıyor. Dayanışma ve yaratıcılık kavramları ise dışlanmış durumda. Caz
müziğinin temelinde ise bizim dışladığımız bu iki kavram var. Birbirini
dinlemek, birlikte üretmek, her çalmada yeniden yaratmak. Hem öyle ki bir yaratıcılık ki, bir çaldığın
bir daha çalınmayacak. Her yeni soloda her şey sürekli değişecek.
İyi hazırlanmış
bir caz dersinin, iyi bir müzisyen yetiştirmenin ötesinde, öğrencideki yaratıcılık,
kendini ifade etme, başkalarını dinleme, ekip uyumu gibi çok önemli kavramları da
geliştiren, çok yararlı bir ders olacağından hiç kuşkum yok.
Bu dersin okullarda
yaygınlaştırılmasının, bir yandan caz dinleyicisi sayısını artırırken, diğer
yandan da ülkemizde caz müziğine bakışı olumlu yönde değiştireceğini de unutmayalım.
Kaynakça:
(1) Thelonious Monk Institute of Jazz, http://www.monkinstitute.org/education/performingartshs/index2.php ,
Erişim Tarihi: 20.05.2014
Videolardan beni haberdar eden, arkadaşım Faruk Şahin'e teşekkür ederim.
Ek İzleme Önerileri:
1- Mitra, Sugata : The child-driven education, http://www.ted.com/talks/sugata_mitra_the_child_driven_education , Erişim Tarihi: 18.05.2014
2- Ken Robinson, How schools kill creativity, http://www.ted.com/talks/ken_robinson_says_schools_kill_creativity , Erişim Tarihi: 18.05.2014
3- Venezuella Gençlik Orkestrası-Belgesel, http://www.youtube.com/watch?v=wpag87e1tos , Erişim Tarihi: 18.05.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder