Toplumumuz yeniliklere çok açık.
Televizyonda popüler bir karakter bir laf etsin, ertesi gün sokakta bin
kişiden aynısını duyabiliyorsunuz. Yerine oturmamış kişilikler, başkaları gibi
konuşmaya, başkaları gibi davranmaya, başkaları gibi giyinmeye hazır. “Falanca
çok modaymış onu dinlemeye geldik” diyenler, herkesin okuduğunu okumazsa bir
yerinin eksik kalacağını düşünenler o kadar çok ki, bunlar değil de sistemin
yoğuramadığı insanlar garip görünüyor artık gözümüze.
1996 yılıydı yanılmıyorsam.
Çalıştığım banka değişim, yenilenme, müşteri memnuniyeti gibi konularda, her gün yeni bir şey yumurtluyordu. Üç ayda bir yapılan düzenli toplantılarda, şube
müdürleri, genel müdürlükten aldıkları bilgiler doğrultusunda bizlere
yenilikleri aktarırdı ve müdürümüz, kişisel gelişim kitaplarından alınmış sıkıcı örneklerle, son iki toplantıda, sürekli güler yüzlü olmak
konusunu işliyordu: Kızılderili falanca "gülmek şöyledir" demiş, yok gülmeyi bilmeyen de
dükkan açmasınmış. Art arda gelen örneklerden sonra herkes mesajı almıştı: Maaş almaya devam etmek
istiyorsak, gülmemiz gerekiyordu.
Aradan altı ay geçti. Şube
toplantısında, bir önceki toplantıda konuşulanları uygulayarak, güler yüzlü
hizmet verdiğimiz için müdürümüz bize teşekkür etti. Bu sırada Galip Abi söz
istedi ve “Müdür bey ben bundan sonra gülmesem olur mu?” diye sordu. Gişenin en
kıdemlilerinden Galip Abi, hem deneyimi, hem de kişiliğiyle sevilen birisi,
yüzünün biçimini hiç değiştirmeden yaptığı esprilerle, istediği an bütün şubeyi
güldürebilir. Yani, müdürden başka bir ayrıcalık istese, kimsenin Galip Abiye
itiraz edeceği yok ama bu isteğe de kimse bir anlam veremedi. Altını biraz
deşince Galip Abi döküldü. Bir iki ay önce , Galip Abi güler yüzle hizmet
vermeye çalışırken, bir müşteri “ne sırıtıyorsun, sırıtacağına çalışsana”
demiş. Birkaç gün önce de hizmet verdiği müşteri “ne o, çok komik bir şey mi
istedim, ne gülüyorsun?” diye sormuş. Her ne kadar, Galip Abi "genelge var, çalışırken gülmemiz gerekiyor artık" dese de, müşterilerle papaz olmaktan kurtulamamıştı. Müdür, durumu anlayıp, bir orta yol
bulmak üzere “Tamam Galip, sen de çok gülme o zaman” diyerek konuyu
geçiştirmeye çalıştı ama Galip Abi, genel müdürlükten biçilmiş, bu eğreti
gülüşten tümüyle kurtulmaya kararlıydı. “Ne kadar güleyim ben?” diye yeniden
sordu. Baş edemeyeceğini anlayan müdür, “Galip gülmese de olur ama diğerleri
aynen devam etsin” diyerek noktayı koydu. Ben Galip Abi’nin yüzünde, gülümsemeye
benzer bir havayı, ilk kez o toplantıda gördüm. Eğreti değildi tabii.
Galip Abi gibi insanlar öylesine
farklıdır ki, sen iki sokak ötede devrim yapsan, başını çevirip bakmazlar bile.
Yapmacık konuşmaları, özenti davranışları, eğreti işleri hemen sezerler.
Sistemin reklamlarıyla, filmleriyle, kitapları, televizyonları, binbir türlü
oyunları ve sırttan kurmalı adamlarıyla yarattığı sahte dünyalardan zerre kadar
etkilenmezler. Genelde sessiz dururlar ama bir eşikleri de vardır. O eşik
aşıldığında, öylesine özgüvenle karşı çıkarlar ki şaşırırsın. Oraya kadar
umursamaz göründükleri düzeni iki dakikada yerle bir eder, sonra gene
köşelerine dönerler. Hani böyle haberler görürüz, bir asker savaştayken
düşmandan kaçıp ormana saklanmış, yirmi beş yıl orada saklanmış. Ne barış
olduğundan haberi var, ne başka şeyden. Sanki onlara benzerler biraz. Düzen
adamlarının çevirdiği dolaplar onlara işlemez.
Geçenlerde, telefon bayisinden
bir alışveriş yapıyordum. Mağazada iki çalışan vardı. Kasada bozuk para olmadığı
için üstünü vermekte zorlanan kız ki adının Özge olduğunu sonradan öğrendim
(yakasında yazıyordu), parayı güç bela ayarladıktan sonra “iki gündür bozuk
para problemi yaşıyoruz” dedi. Keşke demez olaydı. O ana kadar koltuğunda
sakince oturup duvara bakan kişi ki adı Refik’miş, hafifçe başını kaldırdı. Kendine
küfredilmiş gibi bir edayla, “Bozuk para problemi mi yaşıyoruz?” diye sordu.
Özge biraz şaşırdı ama Refik ipin ucunu bırakacak gibi değildi. “Nereden
öğreniyorsunuz bu antin kuntin lafları?”, “Al bakalım, şimdi hiç kalmadı
bozuğumuz, bir bozuk para problemi yaşa da görelim bari”, “Ben bozdurup gelirdim
ama o zaman da bütün para problemi yaşarsın sen” diyerek devam ediyordu
sözlerine. O ana kadar sessiz sakin görünen Refik, bir canavara dönüşmüştü. Abandone
olmuş rakibine, hiç acımadan, sağlı sollu yumruklarla daha da sert girişiyordu.
Müşteri varmış, payladığı kişi arkadaşıymış, hiç umurunda değildi. Sonra birden
sakinleşti. Ben bayiden çıktığımda, girdiğimdeki yerine oturmuş, aynı açıdan
duvarın köşesine doğru bakıyordu Refik. Biraz uzaklaşınca Özge’nin sesini
duydum:
- Her şeyi çok biliyorsun. Ne
deseydim peki müşteriye?
- Bozuğum yoh deseydin.
Artık, Refik’leri ve Galip
Abileri daha çok özlüyorum. Yalnızca, dünyayı daha anlaşılır kıldıkları için
değil, büyük bütçelerle çevrilen sanat, edebiyat, bilim soslu kandırmacaları
çıktıkları deliklere geri soktukları, yanı başlarında milyar dolarlık adamlar
şov yaparken, elleri burunlarında gerçekleri mırıldandıkları için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder