13 Haziran 2015 Cumartesi

Haziran Yangını

Kadıköy Moda Sahnesindeki küçük salonda izleme fırsatı bulduğum “Haziran Yangını”, Ethem Sarısülük ve ailesine odaklanmış bir belgesel film. 65 dakika süren film, Sarısülük ailesiyle birlikte Gezi Parkı direnişinin Ankara’daki fotoğrafını da önünüze getiriyor.

Haziran Yangını, henüz yaralar sıcak olduğundan, izlemesi çok kolay bir film değil. Her sahnede yüreğinizi acıtan bir ayrıntı, bir bakış, bir gülümseyiş çıkıyor karşınıza. Gürkan Hacır’ın yazıp yönettiği filmde, görüntü yönetmeni olarak Akdeniz Adıyaman yer alıyor. Film, özgün çekimlerin yanısıra polis kameralarından elde edilen görüntüleri, haber kanallarının çekimlerini ve bazı kişisel videoları da içeriyor. Gezi Parkı ile ilgili kısa bir bilgilendirmeden sonra, kameralar Ankara’ya çevriliyor. Film iç içe geçmiş biçimde, Ethem Sarısülük’ün ailesini, direnişi, Ethem'in öldürülüşünü ve yargılama dönemini perdeye taşıyor. Gaz bombaları, TOMA’lar, akrepler ve silahlar, polis terörünün şiddetini hiç abartmadan gözler önüne seriyor. Gürkan Hacır, direnişçilerin -belli kesimler tarafından eleştirilebileceğini düşündüğüm- taş atma görüntülerine de hiç çekinmeden yer vermiş filminde ki bence bu seçimiyle övgüyü hakediyor. Belki de filmin en etkileyici yanı bu: sokakta ne yaşanmışsa perdede de onu izlediğinizi hissettiriyor size Hacır. Eğer bu film eleştirilecekse, polis şiddetini gerçekte olduğundan daha az vermiş diye eleştirilebilir ancak.


Ben filmin müziklerini beğendim. Gerilimli sahnelerde çok ön planda olmasa da özellikle acının öne çıktığı karelerde, biraz daha duygusal bir boyut getiriyor filme. Ağıta varan bölümlerinde bile en ufak bir duygu sömürüsü hissedilmiyor salonda.

Film boyunca Ethem’i hep ön safta direnirken, Erdoğan’ı gerçekleri çarpıtırken, Melih Gökçek’i düpedüz yalan söylerken, Abdullah Gül’ü içeride başka, dışarıda başka konuşurken, Sarısülük ailesini ise tırnaklarıyla direnirken izliyorsunuz. Bunlar gerçeklerle örtüşüyor mu, filmi izledikten sonra siz kendiniz karar verin.

Haziran Yangını, tarihe düşülen bir not gibi. Tarafsız, abartısız, her şeyin olduğu gibi yazıldığı, söylendiği, görüntülendiği bir film. Eksikleri var mı derseniz, kendi adıma, Ethem’i daha yakından tanıyacağımı ummuştum ancak film zaten psikolojik bir derinlik içerme iddiasına sahip değil. Filmin asıl amacı, bir polisiye soruşturması gibi suçun görüntülenmesini, suçlunun yakalanmasını ve kişinin yargılanmasını gerçeklere uygun bir biçimde perdeye taşımak ki bunu da fazlasıyla başarıyor. Ethem'in öldürülmesiyle ilgili videoları sosyal medyada izlemiş, Sarısülük haberlerini okumuşsanız, film size bilgi anlamında çok fazla bir şey sunmayabilir. Ancak bu ayrıntıları bilmeyenler için, özellikle yargılama bölümü son derece çarpıcı ayrıntılar içeriyor.

Direniş sonrasındaki günlerde, Mustafa Sarısülük’ün elinden yaralandığı bir fotoğrafı anımsıyorum. Kendisine de geçmiş olsun demiş ve bu direnişin en güzel yarasına sahip olduğunu söylemiştim. Direnişçilere sataşan bir kendini bilmez bir anda direnişçi grubun içinde kalınca, karşı görüşlü birini kurtarmak için öne atılmış ve yaralanma pahasına onu direnişçilerin elinden almıştı. Vicdan, merhamet, insan sevgisi, ne derseniz. Bu davranış biçimi Alevilerde görülen ve karşı görüşe bile "can" diye bakan anlayışın ürünü. Dikkat ederseniz Ethem’in annesi Sayfı Sarısülük de en sert mesajlarında bile nefret diline yer vermiyor. Filmde, bu vicdan değil de ailenin direnen sert yönü biraz daha ön planda.

Farklı kaynaklardan derlenmiş görüntüleri, aynı öykünün içinde bir araya getirip, aynı kazanda kaynatmak kolay bir iş değil. Müziklerin de yardımıyla "Haziran Yangını" bunu başarıyor. Filmi izlerken, daldan dalan atlayan görüntüleri değil, olay örgüsüne uygun biçimde sıralanmış sahneleri izliyorsunuz.

Filmden çıktığımda, ilk iş gözlerimi siliyorum. Pablo Neruda’dan Hilmi Yavuz’un eşsiz çevirisi geliyor aklıma:

Şiir neye yarar ki çiyler için yazılmazsa
Bu gece için yazılmazsa neye yarar
Ya da korkunç acılarla kıvrandığımız günler için
Bu günbatımı için yazılmazsa
Şurda hızla atan yüreğiyle
Kendini ölüme hazırlayan
Şu yaşlı adamın durduğu
Yıkık köşebaşı için yazılmazsa neye yarar?


Gürkan Hacır’ın bu filmini kaçırmayın. Tertemiz bir ailenin, kirli bir devlete karşı verdiği hukuk mücadelesini, insanların dişleriyle tırnaklarıyla direnişlerini göreceksiniz. En başta Gürkan Hacır olmak üzere, emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler. Yazıyı, Mustafa Sarısülük'ün hastane bahçesinde, kardeşinin ölümünü dünyaya duyururken söyledikleriyle bitirelim:

"Son sözü her zaman direnenler söyler. Ve biz henüz, son sözümüzü söylemedik".

Hiç yorum yok: