Bu sefer tersten başlayalım. Neyzen
Tevfik, 28 Ocak 1953’te 74 yaşındayken ölmüştür. Cenaze namazı Beşiktaş’taki Sinan Paşa
Camisinde kılınır. Caminin çevresindeki sokaklar, sokaklardaki kahveler,
Barbaros Bulvarına kadar insanla doludur. Cenazede doktor, memur, profesör,
sanatçı gibi şehrin ileri gelenlerinin yan sıra kılıklarına çeki düzen vermeye
çalışan çok sayıda sarhoş, sokak serserisi ve düşkün de göze çarpar. Neyzen’i anlamak isteyen kişi için bu cenaze tablosunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. (1)
Neyzen’in kendisini “bir yarım Mevlevi, diğer yarım Bektaşi” diye tanımladığı söylenir. Aşağıda, Neyzen Tevfik’in mezar taşında yer
alan dörtlük de bu tanıma uyuyor:
Sen surete
bakmakla hüküm verme sakın,
Gel sîreti
gör: Hakkı temaşa ediyor.
Hep Neyzen’i sarhoş görüyorsan ne çıkar;
Meyhanede
bak Kâbe’yi inşa ediyor!
Neyzen Tevfik’in mezarı, Kartal’dan Atalar’a giden minibüs yolunda yer alan Endüstri Meslek Lisesinin yanındaki Kartal Merkez Mezarlığı'nda bulunuyor. Neyzen Tevfik’le Kartal’ın bağı nedir bilmesem de Kartal Belediyesi, 2010 yılında Kartal Meydanına Neyzen Tevfik için bir de heykel yaptırarak onu iyice sahiplendi.

Heykel demişken, hadi Beşiktaş’a dönelim. Beşiktaş'taki, ünlü Türk amirali Barbaros Hayrettin Paşa anısına dikilen heykeli bilirsiniz. Bu heykel 1944 yılında Zühtü Müridoğlu ve Ali Hadi Bara tarafından bronz dökümden yapılmış. Heykelin yan tarafındaki levhada ise ünlü şair Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bir Bayram Sabahı” şiirinden alınmış dizeler bulunmaktadır. (2)

Deniz ufkunda bu top sesleri nereden geliyor ?
Barbaros belki donanmayla seferden geliyor
Adalardan mı? Tunus'tan mı? Cezayir'den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
‘Yeni doğmuş ay’ı baktıkları yerden geliyor.
O mübarek gemiler hangi seferden geliyor ?
Yahya Kemal Beyatlı
Neyzen
Tevfik, bu anıtın altındaki dizeleri beğenmemiş olsa gerek ki Yahya Kemal’in
şiiri için aşağıdaki dörtlüğü yazmış:
Edebi
bilgini, Hayrettin Kaptan,
Beş asır
önceden biliyor gibi.
Ikına ıkına
yazdığı şi’re
Barbaros kıçını
siliyor gibi!
(1948)
Neyzen’in
Talat Paşa için yazdığı pek bilinmeyen bir şiiri vardır. Talat Paşa, Osmanlı’nın 1.Dünya Savaşı'ndan yenilgi ile
ayrılacağını görünce, İttihat ve Terakki'nin önde gelenleriyle birlikte, 3
Kasım 1918'de İstanbul limanında bekleyen bir Alman denizaltısı ile Berlin'e
kaçar. (3)
Fırka parti
diye halkın boğazından sıkarak
Milletin on
senedir olmuş idi mengenesi.
Kazdığı
çâh-ı belaya yine kendi düştü,
Örsünü,
kıskacını siktiğimin çingenesi.
(1918)
Neyzen Tevfik’in çoğu şiiri bugün bizim anlayabileceğimiz dilde değil. Şiirleri eski dilde yazılmış olmasına karşın dilinin kemiğinin olmaması, onu yeni kuşaklarla buluşturdu. Müziğinin evrensel dili ise, hiç eskimeden dün olduğu gibi bugünde aynı coşkuyu yaşatıyor bizlere. Genellikle sarhoş olduğundan plak kayıtları zorlukla yapılmış da olsa arşivde yüze yakın plak kaydı bulunuyor. Hazır Neyzen’in sarhoşluğuna gelmişken, doğruluğu tartışmalı bir anekdot aktarayım: Bir gün Mustafa Kemal‘in daveti ile ikisinin birlikte rakı içtikleri söylenir. Anlatıldığına göre, Neyzen Tevfik rakının yanında bir kase, bir ekmek ve kaşık da istemiş. Rakıyı kaseye boşaltıp, içine ekmek doğradıktan sonra da bir güzel kaşıklamış. Rivayete göre Mustafa Kemal de bunu görünce "pes" demiş.
Neyzen
Tevfik'in yaşamında hastanelerin özel bir yeri vardır. 1927 yılında sara nöbeti ve alkol yüzünden
Topbaşı Tımarhanesi ve Zeynep Kamil Hastanesi’nde tedavi görmeye başlar. 40’lı yıllarda ise doktor dostları sayesinde
Bakırköy Akıl Hastanesi’nin 21.Koğuşu ona ayrılır. Neyzen Tevfik, sonraki yaşamında canı istediği zaman 21.Koğuşa gelip yatıp, dinlenmiştir. O günlerde doktorlar,
içkiyi kesin olarak yasaklamışlar Neyzen Tevfik’e. Bir gün Peyami Safa,
ziyaretine gitmiş Neyzen Tevfik’in ve odanın bir köşesinde bir fıçı şarap
görmüş:
- Bu ne
üstat, hani artık içmeyecektin?
- Ne
yaparsın oğul, içmezsem kuvvetten düşüyorum.
- İçkinin ne
faydası oluyor ki kuvvetine?
- Bak bu fıçı buraya geldiğinde yerinden
kıpırdatamıyordum, şimdi tek elimle bile kaldırabiliyorum.
Neyzen
Tevfik ile Mehmet Akif’in dostlukları da bugünün kutuplaşmış Türkiye’sinden
bakınca, insana tuhaf görünür. Gençlik yıllarında Tevfik, Akif’e ney öğretirken, Akif de Tevfik’e
Arapça, Farsça ve Fransızca öğretmiştir. Dostlukları öylesine güçlüdür ki, Neyzen
Tevfik 1928 yılında, dostu Mehmet Akif’i ziyaret için Mısır’a gitmiş ve bir yıla
yakın bir süre yanında kalmıştır.
Bir müzik
arası verelim mi, piyanocu Ercan Özaksoy’un Neyzen Tevfik'in bir şiiri üzerine yaptığı bestesi.
Kolaydaysa kulaklığınızı takın, kontrbası Kağan Yıldız çalıyor. Bas sesleri duyamıyorsanız
çok şey kaçırıyorsunuz. (İkinci dörtlükte nedenini anlamadığım bir söz değişimi
var, oysa şiirin can alıcı bir satırı).
Bu şiiri
neden bu kadar çok sevdiğimi, gerçek dostlarıma bakınca anlıyorum. Sayıları az
olabilir belki ama tarifleri aşağıdaki gibi.
Çağlamış
bulanmış durulmuş olsun,
Sözüne
sazına güven de yanaş,
Kulağı
ezelden burulmuş olsun.
Boş kafa
gezdiren seyyahlar gibi,
Keşkülünün
delik çıkmasın dibi,
Arifden anlasın
seçsin garibi,
Hakikat
yolunda yorulmuş olsun.
Taban tepmiş
olan gam kervanında,
Dostunu
konuklar tatlı canında,
Koçlar gibi
duran pir meydanında,
Aslanlar
yurdunda kurulmuş olsun.
Gel dese de
bakma nakes aşına,
Bir fırsat
arar da kakar başına,
Dostun namert
dehrin mihenk taşına,
Felaket
pazarında vurulmuş olsun.
Duysun aşkın
elindeki rebabı,
Okunsun
alnında çile kitabı,
Neyzen gibi
günahının hesabı,
Mezara
girmeden sorulmuş olsun.
(Çemberlitaş, 1908)
(Çemberlitaş, 1908)
Günümüzde içinde
küfür geçen her şiiri Neyzen Tevfik’in veya Can Yücel’in sanmak moda oldu.
Aşağıdakine benzer pek çok şiir aslında Neyzen Tevfik’e ait olmamakla birlikte,
insanlar tarafından Neyzen Tevfik imzasıyla sağda solda dolaştırılıyor.
Be Hey Dürzü
Ne ararsın
tanrı ile aramda,
Sen kimsin
ki orucumu sorarsın,
Hakikaten
gözün yoksa haramda,
Başı açığa
niye türban sorarsın.
……..
İşgaldeki
hali sakın unutma,
Atatürke dil
uzatma sebebsiz,
Sen anandan
yine çıkardın amma,
Baban kimdi
bilemezdin şerefsiz.
Mutlu
Çelik (1994)
Neyzen
Tevfik’in küfürleri çok daha ağır da olsa, yukarıdakine benzer bir nefret
diline sahip değil. Onda küfürler, mizah, insan sevgisi ve Mevlevilik ile iç
içe geçmiş durumda. Başkaları ne kadar alıyorsa kendisi de o kadar alıyor kendi küfürlerinden
payını. Belki de onun sert diline karşın bu alçakgönüllü tavrı, başının fazla belaya
girmesini engellemiş olabilir. Hüseyin Şehsuvar şöyle anlatıyor:
- Hüseyin,
ben önüme gelene sövüyorum.
- Söversin,
- Bana bir
şey yapmıyorlar?
- Ne
yapacaklar?
- Ulan yoksa
bunlar beni adam yerine mi koymuyorlar?
Siz Neyzen
Tevfik’ten bir saba taksimi dinlerken, ben de yaşam öyküsünden birkaç kesit ile çok bilinmeyen iki ayrı dörtlüğünü yazayım:
- Neyzen Tevfik, 1879’da Bodrum’da doğmuş, huzurlu bir aile ortamında büyümüş.
- 1892’de babasının görevi nedeniyle Urla’ya gitmiş ve 1893’te ney dersleri almaya başlamış. Aynı yıl ilk sara nöbetini geçirmiş. Bir yıl sonra biraz düzelince İzmir İdadisi’ne kaydolmuş ancak sara nöbetleri yeniden başlayınca okulu bırakıp neyiyle birlikte İzmir Mevlevihanesi’nin yolunu tutmuş.
- 1898’de babası tarafından İstanbul’daki Fethiye Medresesi’ne yerleştirilse de, Tevfik zamanını daha çok Galata ve Yenikapı Mevlevihanelerinde geçirmiş.
Bay Hitler yaralandı, dediler.
Menhus yıldız çabuk doğar dulunur;
Sen köpeğe kuduz de de geçiver,
Nasıl olsa bir öldüren bulunur.
1945 (Menhus: Uğursuz; Dulunmak: Matlaşmak, parlaklığını yitirmek)
Bu şiir çok ilginç. Neyzen Tevfik, yüz yıl öncesinden, diktatörün karşısına dikilen Gezi Parkı direnişçilerine selam gönderiyor gibi.
Kimse ta'yip edemez biz kafa göz yarsak da,
Döğüşe, kavgaya var milletin elbet hakkı.
Yatalı beş senedir sade mısır ekmeğine
Kalmadı halkımızın Hind horozundan farkı!
1915 (Ta'yip etmek: Ayıplamak, kınamak)
Biz müziğe geri dönelim. Tevfik'in neyi ile
dinleyenlerini büyülediği anlatılır. Türkiye’ye gelen yabancı müzik
adamlarından bazıları da Neyzen Tevfik’i dinleyip, müziğine hayran kalmışlardır
(Dresden Opera Müdürü Kurt Schtringler).
Neyzen
Tevfik’in çalgıcılık dışında, çok sayıda bestesi de vardır. Benim en çok sevdiğim
eserlerinden birisi: Nihavend Saz Semaisi. Üstadların affına sığınarak, perdesiz
gitarla çaldığım yorumu aşağıya alıyorum.
Nihavend Saz Semaisi (Neyzen Tevfik)
Neyzen Tevfik ömrü boyunca düzenli bir geliri olmadan, yoksulluk içinde yaşamış. 'Hayatımda' şiirinde şöyle der:
Züğürtlükten
her tarafım kanadı,
İflas etti
sikim, dibe kaynadı,
Başım başka,
kıçım başka oynadı,
Taşaksız
şehvete çevirdin beni.
(1918)
(1918)
Ama
züğürtlük onu değiştirmez. Yazıyı Neyzen Tevfik’in kendi kitabı için yazdığı
önsözden bir alıntıyla bitireyim. Toprağını, ormanını, suyunu savunmak için ağaçların
başında nöbet tutan insanlara savaş açan bir iktidara yalakalık yapmayı içine sindiren kişilere ‘sanatçı’ denilen bugünlerde sanırım Neyzen Tevfik'in sözleri de gerçek değerini bulmuş oluyor:
“Sazımı
hiçbir zaman paraya tabi kılmadım. Böyle bir vaziyeti, beni yaşatan en büyük
hayat arkadaşım, sadık ve vefalı neyime karşı hakaret telakki ederim.”
Kaynakça:
2- Barbaros Hayrettin, Vikipedi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Barbaros_An%C4%B1t%C4%B1, Erişim Tarihi: 27.08.2014
3- Talat Paşa, Vikipedi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Talat_Pa%C5%9Fa, Erişim Tarihi: 27.08.2014
3 yorum:
güzel dostum ellerine sağlık keyifle okudum ve dinledim..dinlendim...teşekkür ederim
Teşekkür ederim size neyzen üstadı anlamak için bir ömür yetmez bunu anladım 20 yıldır bütün şiirlerini inceledim,bazı sansürlü bölümleri kendim doldurmaya çalıştımsada hep ikilemde kaldım saygılar sunarım.
Başka bir şey ararken yazınız karşıma çıktı; ilgiyle okudum; o kadar hoşuma gitti ki aradığımı şeyi unuttum. Sağolun, var olun.
Yorum Gönder